English    Türkçe    فارسی   

6
1806-1815

  • Gebelerle kucaklarındaki çocuklar, baharın o kadınların aşkına delâlet eder.
  • حاملان و بچگانشان بر کنار  ** شد دلیل عشق‌بازی با بهار 
  • Her ağaç, çocuklarını emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir padişahtan gebe kalmıştır.
  • هر درختی در رضاع کودکان  ** هم‌چو مریم حامل از شاهی نهان 
  • Ateş suyla gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coşar.
  • گرچه صد در آب آتشی پوشیده شد  ** صد هزاران کف برو جوشیده شد 
  • Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delâlet etmekdedir.
  • گرچه آتش سخت پنهان می‌تند  ** کف بده انگشت اشارت می‌کند 
  • Vuslat sarhoşlarının cüzleri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır. 1810
  • هم‌چنین اجزای مستان وصال  ** حامل از تمثالهای حال و قال 
  • Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri, cihan nakşına örtülmüştür.
  • در جمال حال وا مانده دهان  ** چشم غایب گشته از نقش جهان 
  • O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler.
  • آن موالید از زه این چار نیست  ** لاجرم منظور این ابصار نیست 
  • Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler.
  • آن موالید از تجلی زاده‌اند  ** لاجرم مستور پرده‌ی ساده‌اند 
  • Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür.
  • زاده گفتیم و حقیقت زاد نیست  ** وین عبارت جز پی ارشاد نیست 
  • Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. 1815
  • هین خمش کن تا بگوید شاه قل  ** بلبلی مفروش با این جنس گل