English    Türkçe    فارسی   

6
1813-1822

  • Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler.
  • آن موالید از تجلی زاده‌اند  ** لاجرم مستور پرده‌ی ساده‌اند 
  • Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür.
  • زاده گفتیم و حقیقت زاد نیست  ** وین عبارت جز پی ارشاد نیست 
  • Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. 1815
  • هین خمش کن تا بگوید شاه قل  ** بلبلی مفروش با این جنس گل 
  • Bu gül, coşmuş köpürmüş, söylenip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil!
  • این گل گویاست پر جوش و خروش  ** بلبلا ترک زبان کن باش گوش 
  • Her ikisi de, yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki âdil şahittir bunlar.
  • هر دو گون تمثال پاکیزه‌مثال  ** شاهد عدل‌اند بر سر وصال 
  • Bu iki seçilmiş lâtif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler.
  • هر دو گون حسن لطیف مرتضی  ** شاهد احبال و حشر ما مضی 
  • Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikâyelerini söylemesi gibi.
  • هم‌چو یخ کاندر تموز مستجد  ** هر دم افسانه‌ی زمستان می‌کند 
  • Hani buz da, soğuk rüzgârları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. 1820
  • ذکر آن اریاح سرد و زمهریر  ** اندر آن ازمان و ایام عسیر 
  • Kışın meyve ve Allah lûtfunun hikâyelerini anlatır.
  • هم‌چو آن میوه که در وقت شتا  ** می‌کند افسانه‌ی لطف خدا 
  • Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler.
  • قصه‌ی دور تبسمهای شمس  ** وآن عروسان چمن را لمس و طمس