- Bu sözün sonu yoktur. O yoksul da yoksulluk derdiyle arıkladı, gücü kuvveti kalmadı.
- این سخن پایان ندارد وآن فقیر ** گشته است از زخم درویشی عقیر
- Yoksulun üstünde “Bir kubbenin yanında dur, yüzünü kıbleye çevir,bir ok at,nereye düşerse orada define vardır” yazılı bir kağıdı ele geçirmesi
- قصهی آن گنجنامه کی پهلوی قبهای روی به قبله کن و تیر در کمان نه بینداز آنجا کی افتد گنجست
- Bir gece rüyasında gördü. Ne rüyası, rüya nerede? Doğru özlü sofi, uyumadan rüya görür.
- دید در خواب او شبی و خواب کو ** واقعهی بیخواب صوفیراست خو
- Hâtif ona dedi ki: Ey bir çok yorgunluklar görmüş er, kâğıtçılarda bir kâğıt ara.
- هاتفی گفتش کای دیده تعب ** رقعهای در مشق وراقان طلب
- Komşun olan kâğıtçıda gizlidir o. Kâğıtlarını ele al. 1910
- خفیه زان وراق کت همسایه است ** سوی کاغذپارههاش آور تو دست
- Onların arasında şu şekilde, şu renkte bir kâğıt var. Onu gizle bir yerde oku.
- رقعهای شکلش چنین رنگش چنین ** بس بخوان آن را به خلوت ای حزین
- Oğul, onu kâğıtçıdan çaldın mı kalabalıktan, iyi kötü adamlardan bir kenara çekil.
- چون بدزدی آن ز وراق ای پسر ** پس برون رو ز انبهی و شور و شر
- Yalnızca oku. Okurken kimseyi yanında bulundurma.
- تو بخوان آن را به خود در خلوتی ** هین مجو در خواندن آن شرکتی
- İş yayılır, ortaya düşerse bile dertlenme. O defineden senden başka hiç kimsecik, bir arpa bile alamaz.
- ور شود آن فاش هم غمگین مشو ** که نیابد غیر تو زان نیم جو
- Elde etmen uzarsa sakın ümitsizlenme. Her an “ Allahdan ümit kesmeyin” âyetini vird edin. 1915
- ور کشد آن دیر هان زنهار تو ** ورد خود کن دم به دم لاتقنطوا
- O muştucu, bunu söyleyip elini, adamın göğsüne koydu, hadi dedi, yürü, zahmet çek!
- این بگفت و دست خود آن مژدهور ** بر دل او زد که رو زحمت ببر