English    Türkçe    فارسی   

6
1956-1965

  • Padişah da altı ay, belki de daha fazla ok attı,okun düştüğü yeri kazdırdı.
  • مدت شش ماه و افزون پادشاه  ** تیر می‌انداخت و برمی‌کند چاه 
  • Nerede katı bir yay varsa buldurdu,o attı, her yanda define aradı durdu.
  • هرکجا سخته کمانی بود چست  ** تیر داد انداخت و هر سو گنج جست 
  • Fakat eziyetten, dertten, sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. Define âdeta ankaya benziyordu, ismi var, cismi yok!
  • غیر تشویش و غم و طامات نی  ** هم‌چو عنقا نام فاش و ذات نی 
  • Padişahın, defineyi bulmaktan ümidini kesip aramaktan usanması
  • نومید شدن آن پادشاه از یافتن آن گنج و ملول شدن او از طلب آن 
  • İşin eni, boyu uzayıp duruyordu. Padişah, nihayet o defineden usandı.
  • چونک تعویق آمد اندر عرض و طول  ** شاه شد زان گنج دل سیر و ملول 
  • Her tarafı yer yer eştirmiş,kuyu haline getirmişti. Günün birinde kâğıdı, herifin önüne atıp 1960
  • دشتها را گز گز آن شه چاه کند  ** رقعه را از خشم پیش او فکند 
  • Dedi ki: Al şu kâğıdı. Definenin eseri bile görünmedi. Senin işin yok, bu iş sana daha lâyık.
  • گفت گیر این رقعه کش آثار نیست  ** تو بدین اولیتری کت کار نیست 
  • Bu işi olanın yapacağı şey değil. Gülü yakıp dikenin etrafında dolanmak akıl kârı değil.
  • نیست این کار کسی کش هست کار  ** که بسوزد گل بگردد گرد خار 
  • Demirden ot bitmesini bekleyen olabilir ama bu hülyaya tutulan, az olur.
  • نادر افتد اهل این ماخولیا  ** منتظر که روید از آهن گیا 
  • Bu iş için senin gibi yorulma bilmez bir adam gerek. Sen mademki yorulmuyorsun, var ara.
  • سخت جانی باید این فن را چو تو  ** تو که داری جان سخت این را بجو 
  • Bulursan ne âlâ, onu sana helâl ettim. Bulamazsan yorulmazsın, kazar durursun! 1965
  • گر نیابی نبودت هرگز ملال  ** ور بیابی آن به تو کردم حلال