- Öbür ağız, size görünmede, feryat etmede, havaya bir hay huydur salmada.
- یک دهان نالان شده سوی شما ** های هویی در فکنده در هوا
- Fakat can gözü açık olan bilir ki bu baştan çıkan feryat da o baştan çıkmadadır.
- لیک داند هر که او را منظرست ** که فغان این سری هم زان سرست
- Neyin bu feryadı, onun soluklarından. Ruhun hay huyu, onun hay huylarından. 2005
- دمدمهی این نای از دمهای اوست ** های هوی روح از هیهای اوست
- Ney, onun dudakları ile hemdem olmasaydı âlemi şekerle doldurabilir miydi?
- گر نبودی با لبش نی را سمر ** نی جهان را پر نکردی از شکر
- Kiminle yattın, hangi tarafından kalktın da böyle deniz gibi coşup köpürmedesin?
- با کی خفتی وز چه پهلو خاستی ** که چنین پر جوش چون دریاستی
- Yahut da “Ben rabbime konuk olurum” hâdisini okudun, ateş denizinin ta içine atıldın.
- یا ابیت عند ربی خواندی ** در دل دریای آتش راندی
- Fakat “ey ateş, soğu” nârası, ey kendisine uyulan zat, senin canını korudu.
- نعرهی یا نار کونی باردا ** عصمت جان تو گشت ای مقتدا
- Ey hak Ziyası, din ve gönlün Husam’ı! Hiç güneş, balçıkla sıvanır mı? 2010
- ای ضیاء الحق حسام دین و دل ** کی توان اندود خورشیدی به گل
- Bu toprak parçaları, senin güneşini örtmek istediler ama,
- قصد کردستند این گلپارهها ** که بپوشانند خورشید ترا
- Dağların gönlündeki lâ’l madenleri, sana delâlet etmede. Bağlar, bahçeler, senin gülümsemelerinle dopdolu.
- در دل که لعلها دلال تست ** باغها از خنده مالامال تست