English    Türkçe    فارسی   

6
2056-2065

  • Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!
  • اشکش از دیده بجست و گفت او  ** با همه آن شاه شیرین‌نام کو 
  • Kadın dedi ki: O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder.
  • گفت آن سالوس زراق تهی  ** دام گولان و کمند گمرهی 
  • Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür.
  • صد هزاران خام ریشان هم‌چو تو  ** اوفتاده از وی اندر صد عتو 
  • Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.
  • گر نبینیش و سلامت وا روی  ** خیر تو باشد نگردی زو غوی 
  • Onun işi gücü lâftır, kâse yalayıcı, hazır sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayılmış nasılsa. 2060
  • لاف‌کیشی کاسه‌لیسی طبل‌خوار  ** بانگ طبلش رفته اطراف دیار 
  • Bu kavim İsrail oğullarına benzer, öküze taparlar. Böyle bir öküze el vurup adarlar işte.
  • سبطیند این قوم و گوساله‌پرست  ** در چنین گاوی چه می‌مالند دست 
  • Bu hazır sofraya oturan adama kapılan, geceleyin bir leştir, gündüzün işsiz güçsüz bir adam.
  • جیفة اللیلست و بطال النهار  ** هر که او شد غره‌ی این طبل‌خوار 
  • Bunlar, yüzlerce bilgiyi, yüceliği bırakmışlardır da bir hileye, bir riyâya kapılmışlardır. İşte hal bu.
  • هشته‌اند این قوم صد علم و کمال  ** مکر و تزویری گرفته کینست حال 
  • Nerede Musa’nın soyu? Gelse de şu öküze tapanların kanlarını dökse…yazık!
  • آل موسی کو دریغا تاکنون  ** عابدان عجل را ریزند خون 
  • Şeriatı, Allahdan ürküp sakınmayı ardına atmış. Nerede Ömer? Gelse de şiddetle doğruluğu emretse! 2065
  • شرع و تقوی را فکنده سوی پشت  ** کو عمر کو امر معروفی درشت