- Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!
- اشکش از دیده بجست و گفت او ** با همه آن شاه شیریننام کو
- Kadın dedi ki: O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder.
- گفت آن سالوس زراق تهی ** دام گولان و کمند گمرهی
- Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür.
- صد هزاران خام ریشان همچو تو ** اوفتاده از وی اندر صد عتو
- Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.
- گر نبینیش و سلامت وا روی ** خیر تو باشد نگردی زو غوی
- Onun işi gücü lâftır, kâse yalayıcı, hazır sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayılmış nasılsa. 2060
- لافکیشی کاسهلیسی طبلخوار ** بانگ طبلش رفته اطراف دیار
- Bu kavim İsrail oğullarına benzer, öküze taparlar. Böyle bir öküze el vurup adarlar işte.
- سبطیند این قوم و گوسالهپرست ** در چنین گاوی چه میمالند دست
- Bu hazır sofraya oturan adama kapılan, geceleyin bir leştir, gündüzün işsiz güçsüz bir adam.
- جیفة اللیلست و بطال النهار ** هر که او شد غرهی این طبلخوار
- Bunlar, yüzlerce bilgiyi, yüceliği bırakmışlardır da bir hileye, bir riyâya kapılmışlardır. İşte hal bu.
- هشتهاند این قوم صد علم و کمال ** مکر و تزویری گرفته کینست حال
- Nerede Musa’nın soyu? Gelse de şu öküze tapanların kanlarını dökse…yazık!
- آل موسی کو دریغا تاکنون ** عابدان عجل را ریزند خون
- Şeriatı, Allahdan ürküp sakınmayı ardına atmış. Nerede Ömer? Gelse de şiddetle doğruluğu emretse! 2065
- شرع و تقوی را فکنده سوی پشت ** کو عمر کو امر معروفی درشت