- Rızklar da onun rızkını yemektedir. Meyveler de onun yağmuruna karşı dudakları kupkuru bir haldedir.
- رزقها هم رزقخواران ویاند ** میوهها لبخشک باران ویاند
- Kendine gel , bu işteki düğüm, tersine düğümlenmiştir. Sana sadaka verene sen sadaka ver!
- هین که معکوس است در امر این گره ** صدقهبخش خویش را صدقه بده
- Ey yoksul zengine zekât ver. Bütün altınlar, bütün ipekli kumaşlar, yokluktadır, yoksuldadır.
- از فقیرستت همه زر و حریر ** هین غنی راده زکاتی ای فقیر
- Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş, Nuh’un nikâhındaki kâfir gibi âdeta. 2110
- چون تو ننگی جفت آن مقبولروح ** چون عیال کافر اندر عقد نوح
- Bu yurda mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim.
- گر نبودی نسبت تو زین سرا ** پارهپاره کردمی این دم ترا
- O Nuh’u da senden halâs ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyh’in yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim.
- دادمی آن نوح را از تو خلاص ** تا مشرف گشتمی من در قصاص
- Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam.
- لیک با خانهی شهنشاه زمن ** این چنین گستاخیی ناید ز من
- Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.
- رو دعا کن که سگ این موطنی ** ورنه اکنون کردمی من کردنی
- Dervişin, Şeyh’in evinden dönmesi ve Şeyh’i halktan sorması, onların da filân ormana gitti diye haber vermeleri
- واگشتن مرید از وثاق شیخ و پرسیدن از مردم و نشان دادن ایشان کی شیخ به فلان بیشه رفته است
- Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyh’i her tarafta araştırmadaydı. 2115
- بعد از آن پرسان شد او از هر کسی ** شیخ را میجست از هر سو بسی
- Birisi dedi ki: O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti.
- پس کسی گفتش که آن قطب دیار ** رفت تا هیزم کشد از کوهسار