English    Türkçe    فارسی   

6
2177-2186

  • Yağmura, güneşe mâni olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanına koştular.
  • مانع باران مباش و آفتاب  ** تا بدان مرسل شدند امت شتاب 
  • Ey ulu kişi dediler, çoğumuz öldük. Artık arkasını tefsirden oku.
  • که بمردیم اغلب ای مهتر امان  ** باقیش از دفتر تفسیر خوان 
  • O eli sopalı er, sopayı yılan yaptı. Aklın varsa bu nükte sana yeter.
  • چون عصا را مار کرد آن چست‌دست  ** گر ترا عقلیست آن نکته بس است 
  • Gözün var ama anlayışın yok. Âdeta donmuş bir kaynak, bir et parçası. 2180
  • تو نظر داری ولیک امعانش نیست  ** چشمه‌ی افسرده است و کرده ایست 
  • Bunun içindir ki düşünceleri meydana getiren, bezeyen Tanrı, ey kul, anlayışlı bir surette bak demektedir.
  • زین همی گوید نگارنده‌ی فکر  ** که بکن ای بنده امعان نظر 
  • Soğuk demiri döv demiyor, bunu istemiyor, fakat ey demir, hiç olmazsa Davut’un yanında dön dolaş!
  • آن نمی‌خواهد که آهن کوب سرد  ** لیک ای پولاد بر داود گرد 
  • Bedenin ölmüş, İsrafil’in yanına koş. Gönlün donmuş, yürüyüp giden güneşe git.
  • تن بمردت سوی اسرافیل ران  ** دل فسردت رو به خورشید روان 
  • Hayallerden öyle libaslara büründün ki neredeyse kötü zanlı Sofestailere karışacaksın.
  • در خیال از بس که گشتی مکتسی  ** نک بسوفسطایی بدظن رسی 
  • Sofestai’de zaten akıl yoktu. Bu yüzden duygudan da oldu, varlıktan da mahrum kaldı. 2185
  • او خود از لب خرد معزول بود  ** شد ز حس محروم و معزول از وجود 
  • Kendine gel, şimdi söz çiğnemek devri. Söylersen halka rezil rüsva olursun.
  • هین سخن‌خا نوبت لب‌خایی است  ** گر بگویی خلق را رسوایی است