- Bundan önce neşelenerek, sevinerek kendi cinsinin havası ile geldiği yere uçar giderdi ya. 2385
- پر گشاید پیش ازین بر شوق و یاد ** در هوای جنس خود سوی معاد
- Kafeste ve zindan da iken de her an ağlayıp inleyerek kanat açar ama uçmaya yol ve imkân yoktur.
- پر گشاید هر دمی با اشک و آه ** لیک پریدن ندارد روی و راه
- Fakat yol oldu mu her biri, anarak kanat açtığı yere uçar, yel gibi uçup gider.
- راه شد هر یک پرد مانند باد ** سوی آن کز یاد آن پر میگشاد
- Ağlayıp ah ettiği tarafa fırsat buldu mu koşar, uçup kavuşur.
- آن طرف که بود اشک و آه او ** چونک فرصت یافت باشد راه او
- Bedenine bak. Bu cüzüler, nereden toplanıp bedenine geldi.
- در تن خود بنگر این اجزای تن ** از کجاها گرد آمد در بدن
- Kimisi suya, kimisi toprağa, kimisi yele, kimisi ateşe mensup. Kimi arştan gelmiş, kimi ferşten. Kimisi güzel, kimisi çirkin. 2390
- آبی و خاکی و بادی و آتشی ** عرشی و فرشی و رومی و گشی
- Her biri kar korkusundan bu kervansaraya sinmiş, geldikleri yere tekrar dönmeyi umuyor.
- از امید عود هر یک بسته طرف ** اندرین کاروانسرا از بیم برف
- Çeşit çeşit kar var, her taraf donmuş, hiçbir yerde hayat kalmamış. O adalet güneşinden uzak kalmışlar, o uzaklık kışından buz kesilmişler.
- برف گوناگون جمود هر جماد ** در شتای بعد آن خورشید داد
- Fakat o kızgın güneşin harareti bir geldi mi dağ bile kum ve yün kesilir.
- چون بتابد تف آن خورشید جشم ** کوه گردد گاه ریگ و گاه پشم
- Can verirken beden nasıl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansızlar bile öyle erir.
- در گداز آید جمادات گران ** چون گداز تن به وقت نقل جان