- O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
- تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور ** بود صایم روز آن مومن مگر
- Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
- چون نماز شام آن حلوا رسید ** بود مومن مانده در جوع شدید
- İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
- آن دو کس گفتند ما از خور پریم ** امشبش بنهیم و فردایش خوریم
- Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler. 2405
- صبر گیریم امشب از خور تن زنیم ** بهر فردا لوت را پنهان کنیم
- Mümin dedi ki: Sabrı bırakalım da bu gece yiyelim yarının sahibi var.
- گفت مومن امشب این خورده شود ** صبر را بنهیم تا فردا بود
- Ona sen, böyle hikmet satarak yalnız yemek istiyorsun galiba dediler.
- پس بدو گفتند زین حکمتگری ** قصد تو آن است تا تنها خوری
- Dedi ki: Dostlar, biz üç kişi değil miyiz? Bana razı değilseniz pay edelim.
- گفت ای یاران نه که ما سه تنیم ** چون خلاف افتاد تا قسمت کنیم
- Kimse ne düşerse diler yesin, diler saklasın.
- هرکه خواهد قسم خود بر جان زند ** هرکه خواهد قسم خود پنهان کند
- İkisi birden hayır dediler, pay etmeyi bırak, “her pay eden cehennemdedir” sözünü duy. 2410
- آن دو گفتندش ز قسمت در گذر ** گوش کن قسام فیالنار از خبر
- Mümin, burada pay eden, kendi havasına uyup pay edendir. Tanrı için pay eden değil.
- گفت قسام آن بود کو خویش را ** کرد قسمت بر هوا و بر خدا