- Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
- وصف هیبت چون تجلی زد برو ** میسکست از هم همیشد سو به سو
- Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
- آن یکی شاخ که آمد سوی یم ** گشت شیرین آب تلخ همچو سم
- İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
- آن یکی شاخش فرو شد در زمین ** چشمهی دارو برون آمد معین
- Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
- که شفای جمله رنجوران شد آب ** از همایونی وحی مستطاب
- Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
- آن یکی شاخ دگر پرید زود ** تا جوار کعبه که عرفات بود
- Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
- باز از آن صعقه چو با خود آمدم ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم
- Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi. 2440
- لیک زیر پای موسی همچو یخ ** میگدازید او نماندش شاخ و شخ
- Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
- با زمین هموار شد که از نهیب ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب
- Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
- باز با خود آمدم زان انتشار ** باز دیدم طور و موسی برقرار
- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
- وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه