- Öyle koşturuyordu ki eşek sakatlandı. Ata bindi at da çatladı.
- مرکبی دو اندر آن ره شد سقط ** از دوانیدن فرس را زان نمط
- Nihayet yol tozlarına bulanmış bir halde Tirmiz’e gelip divana girdi. Vakitsiz olmakla beraber padişahın huzuruna girmek istedi. 2515
- پس به دیوان در دوید از گرد راه ** وقت ناهنگام ره جست او به شاه
- Divana bir fısıltıdır düştü. Padişah da vehimlendi âdeta.
- فجفجی در جملهی دیوان فتاد ** شورشی در وهم آن سلطان فتاد
- Şehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanları da. Acaba diyorlardı, ne fitne ne kötülük çıktı?
- خاص و عام شهر را دل شد ز دست ** تا چه تشویش و بلا حادث شدست
- Kuvvetli bir düşman mı kast etti bize, yoksa kaza ve kaderden helâk edici bir felakete mi uğradık?
- یا عدوی قاهری در قصد ماست ** یا بلایی مهلکی از غیب خاست
- Ne oldu da Delkak, köyden kalktı, böyle aceleyle yola düştü, yolda birkaç tane Arap atını çatlattı?
- که ز ده دلقک به سیران درشت ** چند اسپی تازی اندر راه کشت
- Halk, padişahın sarayının kapısına toplandı. Bakalım Delkak, böyle acele niçin geldi diye bekliyorlardı. 2520
- جمع گشته بر سرای شاه خلق ** تا چرا آمد چنین اشتاب دلق
- Onun acelesinden, o telaşından Tirmiz’de bir gürültüdür koptu.
- از شتاب او و فحش اجتهاد ** غلغل و تشویش در ترمد فتاد
- Biri iki eliyle dizlerini dövüyor, öbürü eyvahlar olsun, başımıza gelenler nedir, diye bağırıyordu.
- آن یکی دو دست بر زانوزنان ** وآن دگر از وهم واویلیکنان
- Herkes, korkudan, gürültüden bir felaket düşünmede, bir başka çeşit düşünceye kapılmada, yüzlerce hayallere düşmedeydi.
- از نفیر و فتنه و خوف نکال ** هر دلی رفته به صد کوی خیال