- Kim, o ekşi suratlı adama bir şey sorduysa parmağını ağzına götürüp sus demekteydi.
- هرکه میپرسید حالی زان ترش ** دست بر لب مینهاد او که خمش
- Bu hareketinden halkın, vehmi artıyor, herkes derleniyor, şaşırıp kalıyordu.
- وهم میافزود زین فرهنگ او ** جمله در تشویش گشته دنگ او
- Delkak, padişahın emri üzerine ey kerem sahibi padişahım dedi, bir an dur da nefes alayım.
- کرد اشارت دلق که ای شاه کرم ** یکدمی بگذار تا من دم زنم
- Aklım başıma gelsin. Çünkü acayip bir âleme düştüm.
- تا که باز آید به من عقلم دمی ** که فتادم در عجایب عالمی
- Bir an geçti ama padişah da vehme, zanna kapıldı. Boğazı da acıdı, ağzının tadı da kaçtı. 2530
- بعد یک ساعت که شه از وهم و ظن ** تلخ گشتش هم گلو و هم دهن
- Çünkü Delkak’ı hiç böyle görmemişti. Ondan daha hoş bir nedimi yoktu.
- که ندیده بود دلقک را چنین ** که ازو خوشتر نبودش همنشین
- Daima hikâyeler söyler, lâtifeler eder, padişahı sevindirir, güldürürdü.
- دایما دستان و لاغ افراشتی ** شاه را او شاد و خندان داشتی
- Huzurda oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padişah, kahkaha atarken iki eliyle karnını tutmaya mecbur olurdu.
- آن چنان خندانش کردی در نشست ** که گرفتی شه شکم را با دو دست
- Kahkahadan terlere batar, yüzüstü yerlere yıkılırdı.
- که ز زور خنده خوی کردی تنش ** رو در افتادی ز خنده کردنش
- Bu günse yüzü sapsarıydı, suratı asıktı. Parmağını ağzına götürüp sus padişahım diyordu. Bu ne haldi? 2535
- باز امروز این چنین زرد و ترش ** دست بر لب میزند کای شه خمش