- Bu akıllar, aydın kandillere benzer. Elbette yirmi kandil bir kandilden daha ziyade aydınlık verir.
- این خردها چون مصابیح انورست ** بیست مصباح از یک روشنترست
- Belki aralarına gökyüzünün nurundan yanmış bir kandil düşüverir.
- بوک مصباحی فتد اندر میان ** مشتعل گشته ز نور آسمان
- Tanrı gayreti, ortaya bir perde salmıştır. Aşağılık ve yücelik âlemine mensup olanları birbirine karıştırmış, karmıştır. 2615
- غیرت حق پردهای انگیختست ** سفلی و علوی به هم آمیختست
- “Yürüyün âlemi gezin” demiştir. Sen de gez, dolaş da bahtını, rızkını sınaya dur.
- گفت سیروا میطلب اندر جهان ** بخت و روزی را همیکن امتحان
- Meclislerde, peygamber de bulunan akıl gibi bir akıl ara.
- در مجالس میطلب اندر عقول ** آن چنان عقلی که بود اندر رسول
- Çünkü peygamberden, miras kalan ancak odur. Bu akıl, gaypları önden de görür, arttan da.
- زانک میراث از رسول آنست و بس ** که ببیند غیبها از پیش و پس
- Bu kısa kesilen kitapta anlatılmasına imkan bulunmayan gözü de gözler arasında ara.
- در بصرها میطلب هم آن بصر ** که نتابد شرح آن این مختصر
- İşte o azametli peygamber, rahipliği, dağlara çekilip yalnızca ibadet etmeyi bunun için menetmiştir. 2620
- بهر این کردست منع آن با شکوه ** از ترهب وز شدن خلوت به کوه
- İnsanlar birbirleri ile buluşsunlar diye bunu kaldırmıştır. Çünkü böyle bir göze sahip adamın bakışı bahttır, ebedilik iksiridir.
- تا نگردد فوت این نوع التقا ** کان نظر بختست و اکسیر بقا
- Temiz kişiler arasında tertemiz biri vardır ki padişah, onun fermanının üstüne “Şah” çekmiştir.
- در میان صالحان یک اصلحیست ** بر سر توقیعش از سلطان صحیست