- Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar, birini söylediğini öbürü dinliyordu. 2635
- هر دو را دل از تلاقی متسع ** همدگر را قصهخوان و مستمع
- Gâh baş diliyle, gâh hal diliyle sırlarını ortaya koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardı.
- رازگویان با زبان و بیزبان ** الجماعه رحمه را تاویل دان
- O kötü mahlûk, kurbağa ile eş oldu mu neşeleniyor, beş yıllık vakaları hatırlıyordu.
- آن اشر چون جفت آن شاد آمدی ** پنج ساله قصهاش یاد آمدی
- Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememekte ülfetsizliktendir.
- جوش نطق از دل نشان دوستیست ** بستگی نطق از بیالفتیست
- Gönül, dilberi gördü mü nasıl olur da suratı ekşi bir halde kalır? Bülbül, gül görür de nasıl susar?
- دل که دلبر دید کی ماند ترش ** بلبلی گل دید کی ماند خمش
- Kızarmış balık bile, Hızır’ın himmetiyle dirildi, denize sıçradı, orada karar kıldı. 2640
- ماهی بریان ز آسیب خضر ** زنده شد در بحر گشت او مستقر
- Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sır levhini bilir.
- یار را با یار چون بنشسته شد ** صد هزاران لوح سر دانسته شد
- Sevgilinin alnı Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnından iki âlemin sırrını da apaçık görür.
- لوح محفوظ است پیشانی یار ** راز کونینش نماید آشکار
- Dost kudümiyle âdeta yol kılavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yıldıza benzer” demiştir.
- هادی راهست یار اندر قدوم ** مصطفی زین گفت اصحابی نجوم
- Yıldız çölde de kılavuzdur, denizde de. Yıldıza göz dik, o kılavuzdur, yol gösterir.
- نجم اندر ریگ و دریا رهنماست ** چشم اندر نجم نه کو مقتداست