- Gözünü onun yüzüne eş et. Onunla bahse girişmeye kalkma, bu çeşit hareketlerle toz koparma. 2645
- چشم را با روی او میدار جفت ** گرد منگیزان ز راه بحث و گفت
- Çünkü o tozla yıldız, görünmez olur. Halbuki göz, sürçen dilden elbette daha iyidir.
- زانک گردد نجم پنهان زان غبار ** چشم بهتر از زبان با عثار
- Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
- تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
- Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
- چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
- Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
- نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
- Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu. 2650
- فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش
- Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
- آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
- Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.
- نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
- Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
- لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
- Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
- وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح