English    Türkçe    فارسی   

6
277-286

  • Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
  • آنچنان که مادران مهربان  ** نرم کردش تا در آمد در بیان 
  • Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
  • که مرا اومید از تو این نبود  ** که دهی دختر به بیگانه‌ی عنود 
  • Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
  • خواجه‌زاده‌ی ما و ما خسته‌جگر  ** حیف نبود که رود جای دگر 
  • Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi. 280
  • خواست آن خاتون ز خشمی که آمدش  ** که زند وز بام زیر اندازدش 
  • O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
  • کو که باشد هندوی مادرغری  ** که طمع دارد به خواجه دختری 
  • Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..
  • گفت صبر اولی بود خود را گرفت  ** گفت با خواجه که بشنو این شگفت 
  • Biz, onu güvenilir bir adam sanıyorduk, umarmıydık böyle bir çalıkuşunun hain çıkacağını?
  • این چنین گراء کی خاین بود  ** ما گمان برده که هست او معتمد 
  • Efendinin, karısına “Sabret,köleyi tekdir etme. Ben onu bu tamahtan öyle bir geçiririm ki ne şiş yanar,ne kebap” demesi.
  • صبر فرمودن خواجه مادر دختر را کی غلام را زجر مکن من او را بی‌زجر ازین طمع باز آرم کی نه سیخ سوزد نه کباب خام ماند 
  • Efendi dedi ki: “Sabret. Ona de ki: Kızı ona vermez sana veririz.
  • گفت خواجه صبر کن با او بگو  ** که ازو ببریم و بدهیمش به تو 
  • Bu suretle belki gönlünden o sevdayı çıkarırız. Sen hele bir hoşça bak, ben nasıl onu bu işten vazgeçiririm? 285
  • تا مگر این از دلش بیرون کنم  ** تو تماشا کن که دفعش چون کنم 
  • Sen gönlünü hoş tut,bunu iyice bil ki kızımız, hakikaten de senin eşindir.
  • تو دلش خوش کن بگو می‌دان درست  ** که حقیقت دختر ما جفت تست