- Nihayet dediler ki: Ey yüce ve vefalı dost, sen de söyle. Senin ne hünerin ne marifetin var?
- پس بپرسیدند زان شه کای سند ** مر ترا خاصیت اندر چه بود
- Sultan Mahmut dedi ki: Benim hünerim sakalımdadır. Onunla suçluları cezadan eziyetten kurtarırım.
- گفت در ریشم بود خاصیتم ** که رهانم مجرمان را از نقم
- Suçluları cellâtlara verdiler mi, sakalım oynayınca onlar kurtuluverirler.
- مجرمان را چون به جلادان دهند ** چون بجنبد ریش من زیشان رهند
- Acıyıp sakalımı oynattım mı öldürülmeden de kurtulurlar, dertten de, elemden de.
- چون بجنبانم به رحمت ریش را ** طی کنند آن قتل و آن تشویش را
- Hırsızlar, bu sözü duyunca kutbumuz sensin dediler; minnet gününde kurtuluşumuz senden olacak. 2840
- قوم گفتندش که قطب ما توی ** که خلاص روز محنتمان شوی
- بعد از آن جمله به هم بیرون شدند ** سوی قصرآن شه میمون شدند
- Bu sırada sağ taraftan bir köpek havladı. Köpek sesinden anlayan, köpek diyor ki dedi, padişah sizinle beraber.
- چون سگی بانگی بزد از سوی راست ** گفت میگوید که سلطان با شماست
- Kokudan anlayan bir yandaki toprağı kokladı, bu dedi, bir dul kadının odasının toprağı.
- خاک بو کرد آن دگر از ربوهای ** گفت این هست از وثاق بیوهای
- Kement atan, kemendini attı, yüksek bir duvara ulaştılar.
- پس کمند انداخت استاد کمند ** تا شدند آن سوی دیوار بلند
- Koku alan bir başka yeri kokladı, dedi ki: O eşsiz padişahın hazinesi burada. 2845
- جای دیگر خاک را چون بوی کرد ** گفت خاک مخزن شاهیست فرد