English    Türkçe    فارسی   

6
2856-2865

  • Gözü, padişahı tanımış olduğundan bu tanışıklıkla ağzını açtı, tesirli bir suretle söze başladı;
  • عارف شه بود چشمش لاجرم  ** بر گشاد از معرفت لب با حشم 
  • Dedi ki: “Nerede olursanız olun, o sizinledir” dedikleri bu padişah işte. Bizim yaptığımızı görüyor, sırrımızı duyuyordu.
  • گفت و هو معکم این شاه بود  ** فعل ما می‌دید و سرمان می‌شنود 
  • Gözüm, geceleyin padişahı tanıdı; Bütün gece onun ay gibi yüzü ile aşk oyununa girişti.
  • چشم من ره برد شب شه را شناخت  ** جمله شب با روی ماهش عشق باخت 
  • Ben, ondan ümmetimi dileyecek, şefaatte bulunacağım. O, hiçbir âriften yüz çevirmez.
  • امت خود را بخواهم من ازو  ** کو نگرداند ز عارف هیچ رو 
  • Bil ki ârifin gözü, iki âlemde de insana aman verir. Herkes, onunla yardıma nail olur. 2860
  • چشم عارف دان امان هر دو کون  ** که بدو یابید هر بهرام عون 
  • “Gözü Tanrı’dan başka bir şeye kaymadı” da onun için Muhammed, her derdin şefaatçisi oldu.
  • زان محمد شافع هر داغ بود  ** که ز جز شه چشم او مازاغ بود 
  • Dünya gecesinde güneş, perde ardındayken o Tanrı’yı görüyordu, ümidi ondandı.
  • در شب دنیا که محجوبست شید  ** ناظر حق بود و زو بودش امید 
  • İki gözü de “Biz senin göğsünü açmadık mı, ferahlatmadık mı seni?” sürmesiyle sürmelemişti. Cebrail’in bile görmeye tahammül edemediğini o, gördü.
  • از الم نشرح دو چشمش سرمه یافت  ** دید آنچ جبرئیل آن بر نتافت 
  • Tanrı bir yetime sürme çekti mi onu, doğru yola girmiş eşsiz, iri bir inci haline getirir.
  • مر یتیمی را که سرمه حق کشد  ** گردد او در یتیم با رشد 
  • Nuru incilerden üstün olur. Öyle bir istenen, arzulanan, Tanrıyı ister, arzular. 2865
  • نور او بر ذره‌ها غالب شود  ** آن‌چنان مطلوب را طالب شود