- Susığırı, denizden bir mücevher çıkarır, onu kıyıya koyar, ışığı ile etrafını görür, otlamaya koyulur.
- گاو آبی گوهر از بحر آورد ** بنهد اندر مرج و گردش میچرد
- Mücevherin nuru ile aydınlanan sahadaki sümbül ve süsenleri hemencecik yer.
- در شعاع نور گوهر گاو آب ** میچرد از سنبل و سوسن شتاب
- Böyle güzel kokulu çiçeklerle geçindiğinden, gıdası nergis ve nilüfer olduğundan da onun pisliği amberdir.
- زان فکندهی گاو آبی عنبرست ** که غذااش نرگس و نیلوفرست
- Birini gıdası, ululuk nuru olursa artık nasıl olur da o adamın dudağından sihri helâl doğmaz? 2925
- هرکه باشد قوت او نور جلال ** چون نزاید از لبش سحر حلال
- Gıdası, arı gibi vahiy olan kişinin evi, nasıl olur da balla dolu bulunmaz?
- هرکه چون زنبور وحیستش نفل ** چون نباشد خانهی او پر عسل
- Susığırı, yine o mücevherin ışığı ile otlar dururken ansızın mücevherden pek uzağa düştü.
- میچرد در نور گوهر آن بقر ** ناگهان گردد ز گوهر دورتر
- Bir tâcir, bunu görüp otlağın, çayırın kararması için mücevheri balçıkla örttü.
- تاجری بر در نهد لجم سیاه ** تا شود تاریک مرج و سبزهگاه
- Kendisi ağacın arasına gizlendi. Sığır kuvvetli boynuzları ile onu süsmek için bir hayli aradı.
- پس گریزد مرد تاجر بر درخت ** گاوجویان مرد را با شاخ سخت
- Düşmanı boynuzlamak için o çayırın etrafını belki yirmi kere döndü, dolaştı. 2930
- بیست بار آن گاو تازد گرد مرج ** تا کند آن خصم را در شاخ درج
- Düşmanını bulmadan ümit kesince mücevheri koyduğu yere geldi.
- چون ازو نومید گردد گاو نر ** آید آنجا که نهاده بد گهر