- "İnin" emri ile canı bu aşağılık yeryüzüne indirdi. Bu hayız hali, onu namazdan mahrum etti.
- اهبطوا افکند جان را در حضیض ** از نمازش کرد محروم این محیض
- Yoldaşlar, bu dertten kaçın, bu dedikodudan çekinin. Çünkü heva ve heves, erkeklerin hayzıdır. 2935
- ای رفیقان زین مقیل و زان مقال ** اتقوا ان الهوی حیض الرجال
- “İnin” emri, canı bedene soktu da Âdem incisi, toprakta gizlendi.
- اهبطوا افکند جان را در بدن ** تا به گل پنهان بود در عدن
- Onu tâcir bilir, fakat öküz bilmez. Gönül ehli olanlar anlarlar, fakat her toprak kazan anlamaz.
- تاجرش داند ولیکن گاو نی ** اهل دل دانند و هر گلکاو نی
- İçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür toprağın da sırrını söylemektedir.
- هر گلی که اندر دل او گوهریست ** گوهرش غماز طین دیگریست
- Fakat Tanrı rahmetinin saçısından bir nur elde etmemiş olan toprak, inciyle, mücevherle dolu olan toprakların sohbetini anlamaz.
- وان گلی کز رش حق نوری نیافت ** صحبت گلهای پر در بر نتافت
- Bu söze son yoktur. Faremiz, ırmak kıyısında bizi bekliyor, kulağı bizde. 2940
- این سخن پایان ندارد موش ما ** هست بر لبهای جو بر گوش ما
- Farenin, ırmak kıyısında kurbağayı görmek isteyince ipi çekmesi
- رجوع کردن به قصهی طلب کردن آن موش آن چغز را لبلب جو و کشیدن سر رشته تا چغز را در آب خبر شود از طلب او
- Fare, doğru yolu bulmuş olan kurbağa ile buluşmak isteyince o aşk ipini çekerdi.
- آن سرشتهی عشق رشته میکشد ** بر امید وصل چغز با رشد
- Anbean elime böyle bir vasıta, böyle bir vesile geçirdim diye o ipe güvenirdi.
- میتند بر رشتهی دل دم به دم ** که سر رشته به دست آوردهام
- Can ve gönül de bu geçeli, görüşmek için artık bir ipliğe döndü âdeta derdi.
- همچو تاری شد دل و جان در شهود ** تا سر رشته به من رویی نمود