English    Türkçe    فارسی   

6
2935-2944

  • Yoldaşlar, bu dertten kaçın, bu dedikodudan çekinin. Çünkü heva ve heves, erkeklerin hayzıdır. 2935
  • ای رفیقان زین مقیل و زان مقال  ** اتقوا ان الهوی حیض الرجال 
  • “İnin” emri, canı bedene soktu da Âdem incisi, toprakta gizlendi.
  • اهبطوا افکند جان را در بدن  ** تا به گل پنهان بود در عدن 
  • Onu tâcir bilir, fakat öküz bilmez. Gönül ehli olanlar anlarlar, fakat her toprak kazan anlamaz.
  • تاجرش داند ولیکن گاو نی  ** اهل دل دانند و هر گل‌کاو نی 
  • İçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür toprağın da sırrını söylemektedir.
  • هر گلی که اندر دل او گوهریست  ** گوهرش غماز طین دیگریست 
  • Fakat Tanrı rahmetinin saçısından bir nur elde etmemiş olan toprak, inciyle, mücevherle dolu olan toprakların sohbetini anlamaz.
  • وان گلی کز رش حق نوری نیافت  ** صحبت گلهای پر در بر نتافت 
  • Bu söze son yoktur. Faremiz, ırmak kıyısında bizi bekliyor, kulağı bizde. 2940
  • این سخن پایان ندارد موش ما  ** هست بر لبهای جو بر گوش ما 
  • Farenin, ırmak kıyısında kurbağayı görmek isteyince ipi çekmesi
  • رجوع کردن به قصه‌ی طلب کردن آن موش آن چغز را لب‌لب جو و کشیدن سر رشته تا چغز را در آب خبر شود از طلب او 
  • Fare, doğru yolu bulmuş olan kurbağa ile buluşmak isteyince o aşk ipini çekerdi.
  • آن سرشته‌ی عشق رشته می‌کشد  ** بر امید وصل چغز با رشد 
  • Anbean elime böyle bir vasıta, böyle bir vesile geçirdim diye o ipe güvenirdi.
  • می‌تند بر رشته‌ی دل دم به دم  ** که سر رشته به دست آورده‌ام 
  • Can ve gönül de bu geçeli, görüşmek için artık bir ipliğe döndü âdeta derdi.
  • هم‌چو تاری شد دل و جان در شهود  ** تا سر رشته به من رویی نمود 
  • Derken ansızın bir alaca karga geldi, fareyi yakaladı. Kurbağa da onunla beraber havalandı.
  • خود غراب البین آمد ناگهان  ** بر شکار موش و بردش زان مکان