- İçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür toprağın da sırrını söylemektedir.
- هر گلی که اندر دل او گوهریست ** گوهرش غماز طین دیگریست
- Fakat Tanrı rahmetinin saçısından bir nur elde etmemiş olan toprak, inciyle, mücevherle dolu olan toprakların sohbetini anlamaz.
- وان گلی کز رش حق نوری نیافت ** صحبت گلهای پر در بر نتافت
- Bu söze son yoktur. Faremiz, ırmak kıyısında bizi bekliyor, kulağı bizde. 2940
- این سخن پایان ندارد موش ما ** هست بر لبهای جو بر گوش ما
- Farenin, ırmak kıyısında kurbağayı görmek isteyince ipi çekmesi
- رجوع کردن به قصهی طلب کردن آن موش آن چغز را لبلب جو و کشیدن سر رشته تا چغز را در آب خبر شود از طلب او
- Fare, doğru yolu bulmuş olan kurbağa ile buluşmak isteyince o aşk ipini çekerdi.
- آن سرشتهی عشق رشته میکشد ** بر امید وصل چغز با رشد
- Anbean elime böyle bir vasıta, böyle bir vesile geçirdim diye o ipe güvenirdi.
- میتند بر رشتهی دل دم به دم ** که سر رشته به دست آوردهام
- Can ve gönül de bu geçeli, görüşmek için artık bir ipliğe döndü âdeta derdi.
- همچو تاری شد دل و جان در شهود ** تا سر رشته به من رویی نمود
- Derken ansızın bir alaca karga geldi, fareyi yakaladı. Kurbağa da onunla beraber havalandı.
- خود غراب البین آمد ناگهان ** بر شکار موش و بردش زان مکان
- Fare karganın gagasında havalanınca kurbağa da ona bağlı olduğundan onunla beraber sudan çıktı. 2945
- چون بر آمد بر هوا موش از غراب ** منسحب شد چغز نیز از قعر آب
- Fare, karganın gagasındaydı, kurbağa da ipe bağlı olduğundan havalanmaktaydı.
- موش در منقار زاغ و چغز هم ** در هوا آویخته پا در رتم
- Halksa hele bak diyordu, karga, hileyle suda yaşayan kurbağayı nasıl da avladı.
- خلق میگفتند زاغ از مکر و کید ** چغز آبی را چگونه کرد صید