- Can, karıncaya benzer, beden de bir buğday tanesine. Karınca o buğday tanesini her an çeker durur. 2955
- جان چو مور و تن چو دانهی گندمی ** میکشاند سو به سویش هر دمی
- Karınca bilir ki o kendi cinsinden olmayan buğdaylar, nihayet yenecek, kendisine karışacak. Bunlar, benim cinsimden olacaklar der.
- مور داند کان حبوب مرتهن ** مستحیل و جنس من خواهد شدن
- Karıncanın biri, yoldan bir arpa tanesi bulur, çekip götürmeye koyulur. Öbürü, bir buğday yakalar, koşa koşa götürmeye başlar.
- آن یکی موری گرفت از راه جو ** مور دیگر گندمی بگرفت و دو
- Arpa, buğdayın bulunduğu yere gelmez ama karınca, karıncanın bulunduğu yere gelir ya.
- جو سوی گندم نمیتازد ولی ** مور سوی مور میآید بلی
- Arpanın gitmesi, buğdaya tâbidir. Karıncaya baksana, dönüp kendi cinsine nasıl geliyor.
- رفتن جو سوی گندم تابعست ** مور را بین که به جنسش راجعست
- Buğday, neden arpaya doğru gidiyor deme. Gözünü aç da düşmanı gör, alınan, götürülen şeyi değil. 2960
- تو مگو گندم چرا شد سوی جو ** چشم را بر خصم نه نی بر گرو
- Kara bir karınca, siyah kilimin üstünde bir taneyi almış gitmekte meselâ. Tanenin gittiği görülür de karınca görünmez.
- مور اسود بر سر لبد سیاه ** مور پنهان دانه پیدا پیش راه
- Akıl der ki gözünü iyi aç da bak. Hiç tane onu bir götüren olmasa gider mi?
- عقل گوید چشم را نیکو نگر ** دانه هرگز کی رود بی دانهبر
- Köpek bu yüzden Ashabı Kehf’in bulunduğu yere geldi, onlara katıldı. Suretler, tanelerdir ama karınca, kalptir.
- زین سبب آمد سوی اصحاب کلب ** هست صورتها حبوب و مور قلب
- İsa bu yüzden gökyüzündeki temiz meleklere karıştı. Kafesler ayrıydı ama kuş yavrusu bir cinsten.
- زان شود عیسی سوی پاکان چرخ ** بد قفسها مختلف یک جنس فرخ