- Birisine bir deniz dolusu iyi su verse o vergisinden utanırdı.
- گر بدادی تشنه را بحری زلال ** در کرم شرمنده بودی زان نوال
- Bir zerreyi doğu güneşi haline getirse bu ihsanı bile kendisine lâyık görmezdi.
- ور بکردی ذرهای را مشرقی ** بودی آن در همتش نالایقی
- O garip, muhtesipten bir kerem umarak gelmişti. Çünkü o, gariplere bir dost, bir hısım olmuştu âdeta. 3020
- بر امید او بیامد آن غریب ** کو غریبان را بدی خویش و نسیب
- O garip kişi de âdeta onun kapısına kapılanmış, ihsanını umarak tekrar borç vermeye başlamıştı.
- با درش بود آن غریب آموخته ** وام بیحد از عطایش توخته
- O kerem sahibine güvenerek, onun vergilerini umarak borçlanmaktaydı.
- هم به پشت آن کریم او وام کرد ** که ببخششهاش واثق بود مرد
- O ümitle bir hayli borca girmede, o huyu kerem ve ihsandan ibaret olan zatın lûtuf denizine dayanarak şundan bundan borç almaktaydı.
- لا ابالی گشته زو و وامجو ** بر امید قلزم اکرامخو
- Borç verenlerin suratları asılıyor, o ise o ululuklar, keremler bahçesinin lûtfuna güvenerek gül gibi gülüyordu.
- وامداران روترش او شادکام ** همچو گل خندان از آن روض الکرام
- Birisinin sırtı, Arab’ın güneşinden kızışırsa artık ona Ebuleheb’in kızgınlığından ne gam? 3025
- گرم شد پشتش ز خورشید عرب ** چه غمستش از سبال بولهب
- Bir adam bulutla sözleşti mi sakaların suyuna muhtaç olur mu artık?
- چونک دارد عهد و پیوند سحاب ** کی دریغ آید ز سقایانش آب
- Tanrı elini bilen büyücüler, bu ele, bu ayağa el, ayak derler mi hiç?
- ساحران واقف از دست خدا ** کی نهند این دست و پا را دست و پا