English    Türkçe    فارسی   

6
3030-3039

  • Bir tek atlı, yürümüş, kaleye kadar gelmiş, savaşa hazırlanmıştı. Kaledekiler ürküp kapıyı kapattılar. 3030
  • یک سواره تاخت تا قلعه بکر  ** تا در قلعه ببستند از حذر 
  • Kimsede karşı duracak cüret yoktu. Gemidekilerin ne hadleri vardı ki timsaha karşı koysunlar.
  • زهره نه کس را که پیش آید به جنگ  ** اهل کشتی را چه زهره با نهنگ 
  • Padişah, vezire yüz çevirip “Seninle danışıyorum, böyle bir zamanda ne çare var, ne yapalım?” dedi.
  • روی آورد آن ملک سوی وزیر  ** که چه چاره‌ست اندرین وقت ای مشیر 
  • Vezir dedi ki: Kibri, hileyi bırakıp eline bir kılıç al, boynuna bir kefen at, huzuruna git.
  • گفت آنک ترک گویی کبر و فن  ** پیش او آیی به شمشیر و کفن 
  • Padişah peki ama dedi, bu tek bir kişi değil mi? Vezir, doğru, fakat onun tek oluşunu görüp de bunu ehemmiyetsiz bulma.
  • گفت آخر نه یکی مردیست فرد  ** گفت منگر خوار در فردی مرد 
  • Gözünü aç, kaleye dikkat et. Önünde cıva gibi titreyip durmada. 3035
  • چشم بگشا قلعه را بنگر نکو  ** هم‌چو سیمابست لرزان پیش او 
  • O ise eyerin üstüne öyle bir oturmuş ki sanki doğudakiler de onunla berabermiş, batıdakiler de. Hiçbir şeye aldırmıyor.
  • شسته در زین آن‌چنان محکم‌پیست  ** گوییا شرقی و غربی با ویست 
  • Birkaç fedai, ona saldırdı; kendilerini onun önüne attılar.
  • چند کس هم‌چون فدایی تاختند  ** خویشتن را پیش او انداختند 
  • Fakat hepsini de gürzüyle öldürdü. Hepsi de onun atının ayakları altına baş aşağı düştüler.
  • هر یکی را او بگرزی می‌فکند  ** سر نگوسار اندر اقدام سمند 
  • Tanrı kudreti, ona öyle bir ordu vermiş ki tek başına bir ümmete saldırıyor.
  • داده بودش صنع حق جمعیتی  ** که همی‌زد یک تنه بر امتی