- Padişah, vezire yüz çevirip “Seninle danışıyorum, böyle bir zamanda ne çare var, ne yapalım?” dedi.
- روی آورد آن ملک سوی وزیر ** که چه چارهست اندرین وقت ای مشیر
- Vezir dedi ki: Kibri, hileyi bırakıp eline bir kılıç al, boynuna bir kefen at, huzuruna git.
- گفت آنک ترک گویی کبر و فن ** پیش او آیی به شمشیر و کفن
- Padişah peki ama dedi, bu tek bir kişi değil mi? Vezir, doğru, fakat onun tek oluşunu görüp de bunu ehemmiyetsiz bulma.
- گفت آخر نه یکی مردیست فرد ** گفت منگر خوار در فردی مرد
- Gözünü aç, kaleye dikkat et. Önünde cıva gibi titreyip durmada. 3035
- چشم بگشا قلعه را بنگر نکو ** همچو سیمابست لرزان پیش او
- O ise eyerin üstüne öyle bir oturmuş ki sanki doğudakiler de onunla berabermiş, batıdakiler de. Hiçbir şeye aldırmıyor.
- شسته در زین آنچنان محکمپیست ** گوییا شرقی و غربی با ویست
- Birkaç fedai, ona saldırdı; kendilerini onun önüne attılar.
- چند کس همچون فدایی تاختند ** خویشتن را پیش او انداختند
- Fakat hepsini de gürzüyle öldürdü. Hepsi de onun atının ayakları altına baş aşağı düştüler.
- هر یکی را او بگرزی میفکند ** سر نگوسار اندر اقدام سمند
- Tanrı kudreti, ona öyle bir ordu vermiş ki tek başına bir ümmete saldırıyor.
- داده بودش صنع حق جمعیتی ** که همیزد یک تنه بر امتی
- Gözüm, o eri görünce sayı çokluğu gözümden düştü. 3040
- چشم من چون دید روی آن قباد ** کثرت اعداد از چشمم فتاد
- Yıldızlar çoksa da güneş birdir ve bütün yıldızlar da onun önünde darmadağın olur, görünmezler.
- اختران بسیار و خورشید ار یکیست ** پیش او بنیاد ایشان مندکیست