- Tanrı demiştir ki: Ben göklere, boşluğa, yüce akıllarla nefislere sığmadım da,
- که نگنجیدم در افلاک و خلا ** در عقول و در نفوس با علا
- Konuk gibi vardım, müminin gönlünde keyfiyetsiz, mahiyeti anlaşılmaz bir şekilde yurt tuttum, oraya konuk oldum.
- در دل مومن بگنجیدم چو ضیف ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف
- Bu gönül vasıtası ile yücelerde bulunanlar da benden padişahlılar, baht ve devletler bulurlar, aşağıda bulunanlar da.
- در دل مومن بگنجیدم چو ضیف ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف
- Böyle bir ayna olmadıkça güzelliğinden hiçbir şey görünmez, ne yeryüzünde, ne de zaman içinde nurum tecelli etmez. 3075
- بیچنین آیینه از خوبی من ** برنتابد نه زمین و نه زمن
- İki âleme de merhamet atını sürdüm de geniş bir ayna düzdüm.
- بر دو کون اسپ ترحم تاختیم ** پس عریض آیینهای بر ساختیم
- Her an bu aynadan elli düğün halkı doyar. Aynayı işit fakat nasıldır? Sorma!
- هر دمی زین آینه پنجاه عرس ** بشنو آیینه ولی شرحش مپرس
- Hâsılı Musa’da bu elbiseden nikap yaptı, yüzünü örttü. Çünkü o yay gibi parlak nurun tesirini anlamıştı.
- حاصل این کزلبس خویشش پرده ساخت ** که نفوذ آن قمر را میشناخت
- Elbisesinden başka bir şeyden nikap yapsaydı sağlam ve yüce bir dağ olsa, hatta dağdan da sağlam bulunsa yine paramparça olurdu.
- گر بدی پرده ز غیر لبس او ** پاره گشتی گر بدی کوه دوتو
- Tanrı nuru demir duvarlardan bile geçtikten sonra artık nikap ona ne yapabilir? 3080
- ز آهنین دیوارها نافذ شدی ** توبره با نور حق چه فن زدی
- O nikap, hararetli bir ârifin coşkunluk zamanındaki hırkasına benziyordu âdeta.
- گشته بود آن توبره صاحب تفی ** بود وقت شور خرقهی عارفی