- Köşede bucakta oturanlarda duvarda bir nur gördüler mi Yusuf’un geçtiğini anlarlardı.
- زانک بر دیوار دیدندی شعاع ** فهم کردندی پس اصحاب بقاع
- O tarafa penceresi bulunan ev, Yusuf’un geçişişinden ululanır, şeref bulurdu.
- خانهای را کش دریچهست آن طرف ** دارد از سیران آن یوسف شرف
- Hadi Yusuf’un geçeceği tarafa bir pencere aç da oraya otur, seyrine bak! 3095
- هین دریچه سوی یوسف باز کن ** وز شکافش فرجهای آغاز کن
- Âşık olmak, o yana bir pencere açmaktır. Çünkü gönül, dostun cemali ile aydınlanır.
- عشقورزی آن دریچه کردنست ** کز جمال دوست سینه روشنست
- Şu halde daima sevgilinin yüzüne bak. Babacığım, dinle, bu senin elindedir.
- پس هماره روی معشوقه نگر ** این به دست تست بشنو ای پدر
- Gönüllere girmeye yol bul, başkalarını düşünmeyi bırak.
- راه کن در اندرونها خویش را ** دور کن ادراک غیراندیش را
- Kimya elinde, deriyi bununla tedavi et de bu sıfatla düşmanları kendine dost edin!
- کیمیا داری دوای پوست کن ** دشمنان را زین صناعت دوست کن
- Güzelleştin mi o güzele ulaşırsın da o, ruhu kimsesizlikten kurtarır. 3100
- چون شدی زیبا بدان زیبا رسی ** که رهاند روح را از بیکسی
- Onun rutubeti can bahçelerini besler, yetiştirir. Soluğu gamdan ölmüş kişiyi diriltir.
- پرورش مر باغ جانها را نمش ** زنده کرده مردهی غم را دمش
- Yalnız aşağılık cihan saltanatını vermez, yüz binlerce çeşit çeşit saltanatlar bağışlar.
- نه همه ملک جهان دون دهد ** صد هزاران ملک گوناگون دهد