English    Türkçe    فارسی   

6
3107-3116

  • Tebriz’e gül bahçelerinin yurduna yöneldi. Ve gül bahçesinde sırt üstü yatarak ümit uykusuna dalmıştı.
  • شد سوی تبریز و کوی گلستان  ** خفته اومیدش فراز گل ستان 
  • Şimdi, yüce Tebriz ülkesinden, o saltanat yurdundan parlayıp aydınlanmakta, nura nur katmaktaydı.
  • زد ز دارالملک تبریز سنی  ** بر امیدش روشنی بر روشنی 
  • O erlerin oturduğu bahçeyi görünce canı gülüyor Yusuf’un kokusunu alıyor, vuslat Mısrını duyuyordu.
  • جانش خندان شد از آن روضه‌ی رجال  ** از نسیم یوسف و مصر وصال 
  • Dedi ki: Ey deveyi süren, devemi ıhlat, bana yardım geldi, yoksulluğun uçup gitti. 3110
  • گفت یا حادی انخ لی ناقتی  ** جاء اسعادی و طارت فاقتی 
  • Çök ey devem, işler güzelleşti. Şüphe yok ki Tebriz, gönüllerin çöktükleri bir yurttur.
  • ابرکی یا ناقتی طاب الامور  ** ان تبریزا مناخات الصدور 
  • Ey devem bahçelerin kenarlarında yayıl. Tebriz, bize ne güzel de bir feyiz yeri ya!
  • اسرحی یا ناقتی حول الریاض  ** ان تبریزا لنا نعم المفاض 
  • Ey deveci develerin yükünü çöz. Burası Tebriz şehri, gül bahçelerinin bulunduğu yer.
  • ساربانا بار بگشا ز اشتران  ** شهر تبریزست و کوی گلستان 
  • Bu bağda cennet parlaklığı, cennet güzelliği var. Bu Tebriz’de arş nuru var.
  • فر فردوسیست این پالیز را  ** شعشعه‌ی عرشیست این تبریز را 
  • Her an Tebrizlilere arşın yücesinden cana canlar katan bir koku gelmededir. 3115
  • هر زمانی نور روح‌انگیز جان  ** از فراز عرش بر تبریزیان 
  • O garip, muhtesibin evini arayınca halk dediler ki: O dost, vefat etti.
  • چون وثاق محتسب جست آن غریب  ** خلق گفتندش که بگذشت آن حبیب