- Dedi ki: Ey deveyi süren, devemi ıhlat, bana yardım geldi, yoksulluğun uçup gitti. 3110
- گفت یا حادی انخ لی ناقتی ** جاء اسعادی و طارت فاقتی
- Çök ey devem, işler güzelleşti. Şüphe yok ki Tebriz, gönüllerin çöktükleri bir yurttur.
- ابرکی یا ناقتی طاب الامور ** ان تبریزا مناخات الصدور
- Ey devem bahçelerin kenarlarında yayıl. Tebriz, bize ne güzel de bir feyiz yeri ya!
- اسرحی یا ناقتی حول الریاض ** ان تبریزا لنا نعم المفاض
- Ey deveci develerin yükünü çöz. Burası Tebriz şehri, gül bahçelerinin bulunduğu yer.
- ساربانا بار بگشا ز اشتران ** شهر تبریزست و کوی گلستان
- Bu bağda cennet parlaklığı, cennet güzelliği var. Bu Tebriz’de arş nuru var.
- فر فردوسیست این پالیز را ** شعشعهی عرشیست این تبریز را
- Her an Tebrizlilere arşın yücesinden cana canlar katan bir koku gelmededir. 3115
- هر زمانی نور روحانگیز جان ** از فراز عرش بر تبریزیان
- O garip, muhtesibin evini arayınca halk dediler ki: O dost, vefat etti.
- چون وثاق محتسب جست آن غریب ** خلق گفتندش که بگذشت آن حبیب
- Evvelsi gün dünya yurdundan göçtü. Onun ölümü yüzünden erkeğin yüzü de sapsarı, kadının yüzü de.
- او پریر از دار دنیا نقل کرد ** مرد و زن از واقعهی او رویزرد
- O arş tavusuna hatiflerden arş kokusu geldi, o da arşa gitti.
- رفت آن طاوس عرشی سوی عرش ** چون رسید از هاتفانش بوی عرش
- Halk, onun gölgesine sığınırdı. Fakat güneş, o gölgeyi tez tez dürüverdi.
- سایهاش گرچه پناه خلق بود ** در نوردید آفتابش زود زود