- Yıldızlardan kandiller yaptı, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar.
- ز اختران میساخت او مصباحها ** وز طبایع قفل با مفتاحها
- Nice gizli, aşikâr yapıları şu tavanla şu döşemenin içine koydu, gizledi.
- ای بسا بنیادها پنهان و فاش ** مضمر این سقف کرد و این فراش
- İnsan, yücelikler vasıflarının usturlabıdır. İnsan sıfatı onun âyetlerine mazhardır.
- آدم اصطرلاب اوصاف علوست ** وصف آدم مظهر آیات اوست
- İnsanda ne görürsen onun aksidir. Irmak suyuna akseden ay gibi hani.
- هرچه در وی مینماید عکس اوست ** همچو عکس ماه اندر آب جوست
- Usturlabında örümcek ağı gibi nakışlar vardır, ezel vasıfları onlarla anlaşılır bilinir. 3140
- بر صطرلابش نقوش عنکبوت ** بهر اوصاف ازل دارد ثبوت
- O usturlabın üstündeki ankebut, gayb göğü ile ruh güneşine ait şerhlerde bulunur, dersler verir.
- تا ز چرخ غیب وز خورشید روح ** عنکبوتش درس گوید از شروح
- Bu doğruyu bulan usturlapla ankebut, halkın eline müneccimsiz düşmüştür.
- عنکبوت و این صطرلاب رشاد ** بیمنجم در کف عام اوفتاد
- Tanrı bu yıldız bilgisini peygamberlere vermiştir. Gaybı görmek için o âlemi görebilen bir göz gerek.
- انبیا را داد حق تنجیم این ** غیب را چشمی بباید غیببین
- Zamanlarca gelip geçen şu insanlar, dünya kuyusuna düşmüşlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüştür.
- در چه دنیا فتادند این قرون ** عکس خود را دید هر یک چه درون
- Kuyuda sana görünen, bil ki dışarıdadır. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düştün gitti. 3145
- از برون دان آنچ در چاهت نمود ** ورنه آن شیری که در چه شد فرود