- O usturlabın üstündeki ankebut, gayb göğü ile ruh güneşine ait şerhlerde bulunur, dersler verir.
- تا ز چرخ غیب وز خورشید روح ** عنکبوتش درس گوید از شروح
- Bu doğruyu bulan usturlapla ankebut, halkın eline müneccimsiz düşmüştür.
- عنکبوت و این صطرلاب رشاد ** بیمنجم در کف عام اوفتاد
- Tanrı bu yıldız bilgisini peygamberlere vermiştir. Gaybı görmek için o âlemi görebilen bir göz gerek.
- انبیا را داد حق تنجیم این ** غیب را چشمی بباید غیببین
- Zamanlarca gelip geçen şu insanlar, dünya kuyusuna düşmüşlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüştür.
- در چه دنیا فتادند این قرون ** عکس خود را دید هر یک چه درون
- Kuyuda sana görünen, bil ki dışarıdadır. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düştün gitti. 3145
- از برون دان آنچ در چاهت نمود ** ورنه آن شیری که در چه شد فرود
- Tavşan, onu “kuyuda kükremiş bir aslan var.
- برد خرگوشیش از ره کای فلان ** در تگ چاهست آن شیر ژیان
- Kuyuya gir de ondan öç al. Sen ondan üstünsün kopar kafasını” diye yoldan çevirdi.
- در رو اندر چاه کین از وی بکش ** چون ازو غالبتری سر بر کنش
- O mukallit de tavşana kandı, onun maskarası oldu. Kendi hayalleriyle köpürdü, coştu.
- آن مقلد سخرهی خرگوش شد ** از خیال خویشتن پر جوش شد
- “Bu görünen şey, suyun aksettirmesinden ibaret değil mi? O her şeyi döndüren, çeviren Tanrı’nın bir hayal göstermesinden başka bir şey mi? Diyemedi.
- او نگفت این نقش داد آب نیست ** این به جز تقلیب آن قلاب نیست
- Sen de bir düşmana kinlendin mi, ey altı duyguya zebun olan, altı duygun da yanılır, yanlışlar içerisinde kalırsın. 3150
- تو هم از دشمن چو کینی میکشی ** ای زبون شش غلط در هر ششی