English    Türkçe    فارسی   

6
3159-3168

  • O kutsuz yıldız, gökyüzündedir. Başını o tarafa kaldırmak lâzım.
  • آن ستاره‌ی نحس هست اندر سما  ** هم بدان سو بایدش کردن دوا 
  • Hattâ gönlü, mekânsızlık mekânına bağlamak gerek. Burada zuhur eden yomsuzluk, o mekânsızlık âleminin bir aksinden ibarettir. 3160
  • بلک باید دل سوی بی‌سوی بست  ** نحس این سو عکس نحس بی‌سو است 
  • Vergiyi Tanrı vergisi, ihsanı Tanrı ihsanı bil. Çünkü bu aksi, beş duygu âlemiyle altı cihet âlemine veren odur.
  • داد داد حق شناس و بخششش  ** عکس آن دادست اندر پنج و شش 
  • Aşağılık kimselerin ihsanı, kumdan artık bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler senden arda kalır.
  • گر بود داد خسان افزون ز ریگ  ** تو بمیری وآن بماند مردریگ 
  • Akis, gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eğri gören, aslı görmeyi kendine hüner yap.
  • عکس آخر چند پاید در نظر  ** اصل بینی پیشه کن ای کژنگر 
  • Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
  • حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز  ** با عطا بخشیدشان عمر دراز 
  • Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun! 3165
  • خالدین شد نعمت و منعم علیه  ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه 
  • Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
  • داد حق با تو در آمیزد چو جان  ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن 
  • Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
  • گر نماند اشتهای نان و آب  ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب 
  • Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.
  • فربهی گر رفت حق در لاغری  ** فربهی پنهانت بخشد آن سری