- Hele şu pencere yok mu? O, kendinden parlamadadır. Ondaki nur, güneşin, yahut Ferkad yıldızının eğreti nuru değildir.
- خاصه این روزن درخشان از خودست ** نی ودیعهی آفتاب و فرقدست
- O pencereye vuran nur da yine o güneştendir ama bilinen yoldan, bilinen taraftan gelmemiştir o. 3200
- هم از آن خورشید زد بر روزنی ** لیک از راه و سوی معهود نی
- Bu pencereyle güneş arasında öyle bir yol vardır ki başka pencereler, o yolu bilmez.
- در میان شمس و این روزن رهی ** هست روزنها نشد زو آگهی
- Bir bulut gelse de güneşi örtse güneşin nuru bu pencereden köpürür, çağlar.
- تا اگر ابری بر آید چرخپوش ** اندرین روزن بود نورش به جوش
- Bu pencereyle güneş arasında şu havayla altı cihetten başka bir yoldan bir ülfet, bir ünsiyet vardır.
- غیر راه این هوا و شش جهت ** در میان روزن و خور مالفت
- Onu övmek, onu tesbih etmek, Tanrı’yı övmek, Tanrı’yı tesbih etmektir. Bu tabağın meyvesi, kendiliğinden biter.
- مدحت و تسبیح او تسبیح حق ** میوه میروید ز عین این طبق
- Bu sebepten salkım salkım elmalar biter. Bu sepete ağaç adını taksan hiç yanlış olmaz. 3205
- سیب روید زین سبد خوش لخت لخت ** عیب نبود گر نهی نامش درخت
- Bu sepete elma ağacı de. İkisinin arasında gizli bir yol var zaten.
- این سبد را تو درخت سیب خوان ** که میان هر دو راه آمد نهان
- Meyve veren bir ağaçtan ne biterse aynen bu sepetten de biter, bu sepet de o çeşit meyveleri verir.
- آنچ روید از درخت بارور ** زین سبد روید همان نوع از ثمر
- Şu halde artık sepeti baht ağacı gör de bu sepetin gölgesinde bir hoşça otur.
- پس سبد را تو درخت بخت بین ** زیر سایهی این سبد خوش مینشین