- Ekmek, insana mülâyemet verince ey sevgili dost, artık neden ona ekmek dersin? Mahmude de.
- نان چو اطلاق آورد ای مهربان ** نان چرا میگوییش محموده خوان
- Yoldaki toprak göze ve cana parlaklık verirse o toprağı sürme gör, sürme bil. 3210
- خاک ره چون چشم روشن کرد و جان ** خاک او را سرمه بین و سرمه دان
- O nur, bu topraktan çıkıp parlarken artık ben ne diye başımı göğe kaldırayım?
- چون ز روی این زمین تابد شروق ** من چرا بالا کنم رو در عیوق
- O yok oldu, ey küstâh, ona var deme. Böyle bir ırmakta hiç kuru toprak kalır mı?
- شد فنا هستش مخوان ای چشمشوخ ** در چنین جو خشک کی ماند کلوخ
- Bu güneşin önünde yeni ay parlayabilir, yahut böyle bir Rüstem’e karşı Zâl’in kuvveti para eder mi?
- پیش این خورشید کی تابد هلال ** با چنان رستم چه باشد زور زال
- Tanrı da diler ve üstündür o. Nihayet varlıkların kökünü kazır, hepsini yok eder.
- طالبست و غالبست آن کردگار ** تا ز هستیها بر آرد او دمار
- İki deme, iki bilme, iki çağırma. Kulu efendisinde yok olmuş bil. 3215
- دو مگو و دو مدان و دو مخوان ** بنده را در خواجهی خود محو دان
- Efendi de efendiyi yaratanın nurunda yok olmuş, ölüp gitmiş gömülmüştür.
- خواجه هم در نور خواجهآفرین ** فانیست و مرده و مات و دفین
- Bu efendiyi Tanrı’dan ayrı bildin mi metni de kaybedersin, dibaceyi de.
- چون جدا بینی ز حق این خواجه را ** گم کنی هم متن و هم دیباجه را
- Gözünü gönlünü topraktan çevir. Bu, bir tek kıbledir, iki kıble görme.
- چشم و دل را هین گذاره کن ز طین ** این یکی قبلهست دو قبله مبین