Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Harzemşah’ın gözü, ansızın ona ilişti.
او سواره گشت در موکب به گاه ** ناگهان دید اسپ را خوارزمشاه
Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı. Dönünceye kadar o attan gözünü ayıramadı.
چشم شه را فر و رنگ او ربود ** تا به رجعت چشم شه با اسپ بود
Hangi uzvuna baksa öbüründen daha güzel görünüyordu.
بر هر آن عضوش که افکندی نظر ** هر یکش خوشتر نمودی زان دگر
Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
غیر چستی و گشی و روحنت ** حق برو افکنده بد نادر صفت
Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi.3350
پس تجسس کرد عقل پادشاه ** کین چه باشد که زند بر عقل راه
Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
چشم من پرست و سیرست و غنی ** از دو صد خورشید دارد روشنی
Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
ای رخ شاهان بر من بیذقی ** نیم اسپم در رباید بی حقی
Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
جادوی کردست جادو آفرین ** جذبه باشد آن نه خاصیات این
Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
فاتحه خواند و بسی لا حول کرد ** فاتحهش در سینه میافزود درد
Çünkü padişahı çeken zaten fatihaydı. Fatiha bir muradın olmasında, bir kötülükten kurtulmada birebirdir, ama onu bu derde sokan, fatihanın sahibi Tanrıydı.3355
زانک او را فاتحه خود میکشید ** فاتحه در جر و دفع آمد وحید