- Fakat Yusuf’u da gönlüne o mahpusluktan bir dert gelmesin diye kendisiyle meşgul etti.
- لیک یوسف را به خود مشغول کرد ** تا نیاید در دلش زان حبس درد
- Tanrı ona öyle bir ünsiyet öyle bir sarhoşluk ver di ki, gözünde ne zindan kaldı ne karanlık. 3415
- آنچنانش انس و مستی داد حق ** که نه زندان ماند پیشش نه غسق
- Zindan, rahimden daha aşağılık, daha kötü, daha karanlık, daha kanlı ve daha kokuşuk değil ya.
- نیست زندانی وحشتر از رحم ** ناخوش و تاریک و پرخون و وخم
- Tanrı, rahimde sana kendi tarafından bir pencere açınca bedenin günden güne gelişti.
- چون گشادت حق دریچه سوی خویش ** در رحم هر دم فزاید تنت بیش
- O zindanda, kıyas kabul etmez bir zevkle bedenin duyguları, adeta dikilmiş bir ağaç gibi güzelce açıldı.
- اندر آن زندان ز ذوق بیقیاس ** خوش شکفت از غرس جسم تو حواس
- O rahimden çıkmak sana pek güç gelirdi. Ananın kasığından arkaya doğru kaçardın.
- زان رحم بیرون شدن بر تو درشت ** میگریزی از زهارش سوی پشت
- Lezzet dışardan gelmez içten gelir. Bunu böyle bil. Köşkleri kaleleri aramayı ahmaklık say. 3420
- راه لذت از درون دان نه از برون ** ابلهی دان جستن قصر و حصون
- Birisi Mescit bucağında sarhoş ve neşelidir. Öbürü bağda bahçede suratını asar, muradına erişmez, bir zevk bulamaz.
- آن یکی در کنج مسجد مست و شاد ** وآن دگر در باغ ترش و بیمراد
- Köşk bir şey değildir. Bedenini yık. Define yıkık yerdedir a benim beyim.
- قصر چیزی نیست ویران کن بدن ** گنج در ویرانیست ای میر من
- Görmüyor musun bunu? Şarap meclisinde sarhoş, yıkılınca zevk alıyor.
- این نمیبینی که در بزم شراب ** مست آنگه خوش شود کو شد خراب