- İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
- اندرون سور و برون چون پر غمی ** در تن همچون لحد خوش عالمی
- O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
- او درین حیرت بد و در انتظار ** تا چه پیدا آید از غیب و سرار
- O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
- اسپ را اندر کشیدند آن زمان ** پیش خوارمشاه سرهنگان کشان
- Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu. 3440
- الحق اندر زیر این چرخ کبود ** آنچنان کره به قد و تگ نبود
- Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
- میربودی رنگ او هر دیده را ** مرحب آن از برق و مه زاییده را
- Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
- همچو مه همچون عطارد تیزرو ** گوییی صرصر علف بودش نه جو
- Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
- ماه عرصهی آسمان را در شبی ** میبرد اندر مسیر و مذهبی
- Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
- چون به یک شب مه برید ابراج را ** از چه منکر میشوی معراج را
- O eşi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir. Bir işaretiyle ay ikiye bölündü. 3445
- صد چو ماهست آن عجب در یتیم ** که به یک ایماء او شد مه دو نیم
- Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
- آن عجب کو در شکاف مه نمود ** هم به قدر ضعف حس خلق بود