English    Türkçe    فارسی   

6
346-355

  • Pervane gibi uzaktan o ateşi nur görür, yükünü o tarafa çeker.
  • هم‌چو پروانه ز دور آن نار را  ** نور دید و بست آن سو بار را 
  • Fakat geldi mi kanadı yanıp kaçar. Kaçar ama çocuklar gibi yine gelir, yaraya tuz eker.
  • چون بیامد سوخت پرش را گریخت  ** باز چون طفلان فتاد و ملح ریخت 
  • Yine zanna, tamaha düşer, derhal kendisini o ateşe atar.
  • بار دیگر بر گمان طمع سود  ** خویش زد بر آتش آن شمع زود 
  • Yine yanar, sıçrar. Fakat yine gönlündeki hırs, kendisine yandığını unutturur, sarhoş eder.
  • بار دیگر سوخت هم واپس بجست  ** باز کردش حرص دل ناسی و مست 
  • Hintli köle gibi bezdi de o işten vazgeçti mi işte o zaman yanmaktan kurtulur. 350
  • آن زمان کز سوختن وا می‌جهد  ** هم‌چو هندو شمع را ده می‌دهد 
  • Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
  • که ای رخت تابان چون ماه شب‌فروز  ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز 
  • Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
  • باز از یادش رود توبه و انین  ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین 
  • “Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
  • در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب 
  • Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
  • کلما هم اوقدوا نار الوغی  ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا 
  • İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
  • عزم کرده که دلا آنجا مه‌ایست  ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست 
  • Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir. 355
  • چون نبودش تخم صدقی کاشته  ** حق برو نسیان آن بگماشته