- Pervane gibi uzaktan o ateşi nur görür, yükünü o tarafa çeker.
- همچو پروانه ز دور آن نار را ** نور دید و بست آن سو بار را
- Fakat geldi mi kanadı yanıp kaçar. Kaçar ama çocuklar gibi yine gelir, yaraya tuz eker.
- چون بیامد سوخت پرش را گریخت ** باز چون طفلان فتاد و ملح ریخت
- Yine zanna, tamaha düşer, derhal kendisini o ateşe atar.
- بار دیگر بر گمان طمع سود ** خویش زد بر آتش آن شمع زود
- Yine yanar, sıçrar. Fakat yine gönlündeki hırs, kendisine yandığını unutturur, sarhoş eder.
- بار دیگر سوخت هم واپس بجست ** باز کردش حرص دل ناسی و مست
- Hintli köle gibi bezdi de o işten vazgeçti mi işte o zaman yanmaktan kurtulur. 350
- آن زمان کز سوختن وا میجهد ** همچو هندو شمع را ده میدهد
- Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
- که ای رخت تابان چون ماه شبفروز ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز
- Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
- باز از یادش رود توبه و انین ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین
- “Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
- در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب
- Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
- کلما هم اوقدوا نار الوغی ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا
- İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
- عزم کرده که دلا آنجا مهایست ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست
- Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir. 355
- چون نبودش تخم صدقی کاشته ** حق برو نسیان آن بگماشته