- Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
- که ای رخت تابان چون ماه شبفروز ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز
- Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
- باز از یادش رود توبه و انین ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین
- “Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
- در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب
- Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
- کلما هم اوقدوا نار الوغی ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا
- İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
- عزم کرده که دلا آنجا مهایست ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست
- Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir. 355
- چون نبودش تخم صدقی کاشته ** حق برو نسیان آن بگماشته
- Gönül çakmağını çakmak ister ama Allah, o kıvılcımı söndürüverir.
- گرچه بر آتشزنهی دل میزند ** آن ستارهش را کف حق میکشد
- Bunu anlatan bir hikâye
- قصهای هم در تقریر این
- Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
- شرفهای بشنید در شب معتمد ** برگرفت آتشزنه که آتش زند
- Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
- دزد آمد آن زمان پیشش نشست ** چون گرفت آن سوخته میکرد پست
- Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
- مینهاد آنجا سر انگشت را ** تا شود استارهی آتش فنا
- Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi. 360
- خواجه میپنداشت کز خود میمرد ** این نمیدید او که دزدش میکشد