- Mustafa, Tanrı’dan çirkini çirkin, hakkı hak olarak göstermesini diledi.
 
		    - زین سبب درخواست از حق مصطفی  ** زشت را هم زشت و حق را حقنما 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İşin sonunda yaprağı döndürdüğün zaman pişmanlıktan ıstıraba düşmeyeyim dedi.
 
		    - تا به آخر چون بگردانی ورق  ** از پشیمانی نه افتم در قلق 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O eşsiz İmadülmülk ’ü de yaptığı o hileye sevk eden, yine saltanat sahibi Tanrı’ydı.   3515
 
		    - مکر که کرد آن عماد الملک فرد  ** مالک الملکش بدان ارشاد کرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı hilesi, bu hilelerin kaynağıdır. “ Kâlb, ulu Tanrı’nın iki parmağı arasındadır.”
 
		    - مکر حق سرچشمهی این مکرهاست  ** قلب بین اصبعین کبریاست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gönlüne hile ve kıyası veren Tanrı, hırkanı ateşe vermeyi de bilir.
 
		    - آنک سازد در دلت مکر و قیاس  ** آتشی داند زدن اندر پلاس 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Kethüda ile borçlu garip hikâyesi. Onların, muhtesibin mezarından dönmeleri ve Kethüdanın, o zatı rüyasında görmesi
 
		  - رجوع کردن به قصهی آن پایمرد و آن غریب وامدار و بازگشتن ایشان از سر گور خواجه و خواب دیدن پایمرد خواجه را الی آخره 
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu güzel hikâyenin de bir türlü sonu gelmiyor. Garip, o zatın mezarından dönünce
 
		    - بینهایت آمد این خوش سرگذشت  ** چون غریب از گور خواجه باز گشت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kethüda, onu kendi evine götürdü. O yüz altını, ondan mühürlü bir kâğıt alıp kendisine teslim etti.
 
		    - پای مردش سوی خانهی خویش برد  ** مهر صد دینار را فا او سپرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yemek çıkardı,hikâyeler söyledi. Adamcağızın gönlünde yüzlerce ümit gülü açıldı.   3520
 
		    - لوتش آورد و حکایتهاش گفت  ** کز امید اندر دلش صد گل شکفت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kolaylığın, güçlükten sonra geldiğini görmüştü. Garibe buna ait hikâyeler anlattı.
 
		    - آنچ بعد العسر یسر او دیده بود  ** با غریب از قصهی آن لب گشود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Vakit gece yarısını bile geçti. Hikaâye söylerler, konuşup dururlarken uyku, onları aldı, ta can otlağına kadar götürdü.
 
		    - نیمشب بگذشت و افسانه کنان  ** خوابشان انداخت تا مرعای جان