English    Türkçe    فارسی   

6
3526-3535

  • Biz, işlerin gidişatını öğrenmiş olduğumuzdan ağızlarımızı mühürlediler.
  • ما چو واقف گشته‌ایم از چون و چند  ** مهر با لب‌های ما بنهاده‌اند 
  • Gayp sırları faş olmasın. Şu hayat, şu geçim yıkılmasın diye bizi söyletmiyorlar.
  • تا نگردد رازهای غیب فاش  ** تا نگردد منهدم عیش و معاش 
  • Gaflet perdesi tamamıyla yırtılmasın, mihnet tenceresi yarı ham kalmasın diye susturdular bizi.
  • تا ندرد پرده‌ی غفلت تمام  ** تا نماند دیگ محنت نیم‌خام 
  • Kulağımız kalmadı ama baştan ayağa kulağız. Ağzımız söylemiyor, dudağımız yok ama baştanbaşa sözüz.
  • ما همه گوشیم کر شد نقش گوش  ** ما همه نطقیم لیکن لب خموش 
  • Ne verdiysek burada bulduk şimdi. Bu âlem perdedir, o âlemse asıl hakikî âlem. 3530
  • هر چه ما دادیم دیدیم این زمان  ** این جهان پرده‌ست و عینست آن جهان 
  • Ekim günü, ektiğini gizleme günüdür; tohumu toprağa saçma günüdür.
  • روز کشتن روز پنهان کردنست  ** تخم در خاکی پریشان کردنست 
  • Devşirme vaktiyse ektiğinin zuhur ettiği gündür. O gün mükâfat günü, ettiğini bulma günüdür.
  • وقت بدرودن گه منجل زدن  ** روز پاداش آمد و پیدا شدن 
  • Muhtesibin, rüyada Kethüdaya, adamın borçlarını ödeme yolunu göstermesi, definesinin yerini bildirip mirasçılarına da “ Şöyle bir adam gelecek, ne alırsa çoğumsamayın, geri almayın. Hattâ kabul etmez, yahut bir kısmını almak istemezse bile siz o defineden bir şey almayın. Dilediğini, dilediği kadar alsın. Çünkü ben o defineden benim ve akrabamın bir habbe dahi almayacağına dair Tanrıya nezirlerde bulundum.” dediğini haber vermesi
  • گفتن خواجه در خواب به آن پای‌مرد وجوه وام آن دوست را کی آمده بود و نشان دادن جای دفن آن سیم و پیغام کردن به وارثان کی البته آن را بسیار نبینند وهیچ باز نگیرند و اگر چه او هیچ از آن قبول نکند یا بعضی را قبول نکند هم آنجا بگذارند تا هر آنک خواهد برگیرد کی من با خدا نذرها کردم کی از آن سیم به من و به متعلقان من حبه‌ای باز نگردد الی آخره 
  • Şimdi benden, o yeni konuğa edeceğin ihsanları duy. Onun gelip çatacağını görüp duruyordun.
  • بشنو اکنون داد مهمان جدید  ** من همی دیدم که او خواهد رسید 
  • Onun borcundan haberim vardı. Onun için iki üç mücevher hazırlamıştım.
  • من شنوده بودم از وامش خبر  ** بسته بهر او دو سه پاره گهر 
  • Onların değeri, borcuna yeter de artar bile. Konuğum, dertlenmesin diye bu işe girişmiştim. 3535
  • که وفای وام او هستند و بیش  ** تا که ضیفم را نگردد سینه ریش