- Ancak geri dönenler, ondan vazgeçenler ayrı. Onlar güz mevsiminden çıkar, Tanrı’nın lûtuf ve ihsan baharına ererler.
- جز کسانی را که وا گردند از آن ** در بهار فضل آیند از خزان
- Tövbe ederler, Tanrı da tövbeyi kabul eder. Onun buyruğunu tutarlar ve o, ne güzel bir buyruk sahibidir.
- توبه آرند و خدا توبهپذیر ** امر او گیرند و او نعم الامیر
- Pişman oldular da inlemeye, başladılar mı suçluların iniltisinden arş bile titrer. 3625
- چون بر آرند از پشیمانی حنین ** عرش لرزد از انین المذنبین
- Hem de ananın çocuğunun üstüne titreyişi gibi. Onların ellerini tutar, onları yücelere çeker.
- آنچنان لرزد که مادر بر ولد ** دستشان گیرد به بالا میکشد
- Tanrı der, sizi aldanmadan, ululanmadan kurtardı, işte ihsan bahçeleri, işte suçları örten, yargılayan Tanrı!
- کای خداتان وا خریده از غرور ** نک ریاض فضل و نک رب غفور
- Bundan böyle size ebedî ve tükenmez rızıkla azık Tanrı havasından gelir, damdan, oluktan değil.
- بعد ازینتان برگ و رزق جاودان ** از هوای حق بود نه از ناودان
- Deniz, bütün vasıtaları, gayretinden kaldırdı, bizzat kendisi lûtfa ihsana başladı mı artık susuz da balık gibi elindeki maşrapayı terk eder.
- چونک دریا بر وسایط رشک کرد ** تشنه چون ماهی به ترک مشک کرد
- Şehzadelerin babalariyle vedalaşarak ülkeyi gezmeye gitmeleri ve padişahın , onlara ayrılırken yine aynı tarzda vasiyette bulunması
- روان شدن شهزادگان در ممالک پدر بعد از وداع کردن ایشان شاه را و اعادت کردن شاه وقت وداع وصیت را الی آخره
- O üç oğlan da babalarının ülkesinde seyahate çıkmayı kurdular. 3630
- عزم ره کردند آن هر سه پسر ** سوی املاک پدر رسم سفر
- Divan ve geçim işlerini düzene koymak üzere babalarının şehirlerini kalelerini gezip dolaşacaklardı.
- در طواف شهرها و قلعههاش ** از پی تدبیر دیوان و معاش
- Padişahın elini öpüp vedalaştılar. O emrine itaat edilir padişah onlara dedi ki:
- دستبوس شاه کردند و وداع ** پس بدیشان گفت آن شاه مطاع