- Bu çeşit hayallerden doğan ve insana bir iş yaptıran suretler, o kadar çoktur ki saymaya imkan yok.
- این ز حد و اندازهها باشد برون ** داعی فعل از خیال گونهگون
- Sonsuz gidişler sonsuz hüner ve sanatlar, hep düşüncelerde doğan suretlerin gölgesidir.
- بینهایت کیشها و پیشهها ** جمله ظل صورت اندیشهها
- Bir kavim dam kenarında bir hoşça durmuşlar. Her birinin gölgesi de bak yere vurmuş.
- بر لب بام ایستاده قوم خوش ** هر یکی را بر زمین بین سایهاش
- O sağlam damın üstünde duran düşüncenin, fikrin suretidir. O ne yaparsa aşağıda o görünür. 3730
- صورت فکرست بر بام مشید ** وآن عمل چون سایه بر ارکان پدید
- İş yerde duvarda görünmede fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.
- فعل بر ارکان و فکرت مکتتم ** لیک در تاثیر و وصلت دو به هم
- Bir meclise zevk kadehinden içilen suretlerin eseri insanın kendisinden geçmesi sarhoş olmasıdır.
- آن صور در بزم کز جام خوشیست ** فایدهی او بیخودی و بیهشیست
- Kadınla erkeğin ve ikisinin buluşma suretleri buluşma anında kendilerinden geçmelerini meydana getirir.
- صورت مرد و زن و لعب و جماع ** فایدهش بیهوشی وقت وقاع
- Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan kuvvettir.
- صورت نان و نمک کان نعمتست ** فایدهش آن قوت بیصورتست
- Savaşta kılıç ve kalkan sureti suretsizlikle yani düşmana üstün olmayla sona erer. 3735
- در مصاف آن صورت تیغ و سپر ** فایدهش بیصورتی یعنی ظفر
- Medrese medreseye gidip gelme medresenin türlü, türlü suretleri insan bilgi sahibi olunca dürülür gider.
- مدرسه و تعلیق و صورتهای وی ** چون به دانش متصل شد گشت طی