- Ha.. suretin inkarı da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir zaten.
- خود ازو یابد ظهور انکار او ** نیست غیر عکس خود این کار او
- Her yurdun duvar tavan ve sair suretlerini mimarın düşüncesinin gölgesi bil. 3740
- صورت دیوار و سقف هر مکان ** سایهی اندیشهی معمار دان
- Düşünce zamanında taş, tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir.
- گرچه خود اندر محل افتکار ** نیست سنگ و چوب و خشتی آشکار
- Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir. Suret, onun elinde bir alete benzer.
- فاعل مطلق یقین بیصورتست ** صورت اندر دست او چون آلتست
- Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir.
- گه گه آن بیصورت از کتم عدم ** مر صور را رو نماید از کرم
- Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.
- تا مدد گیرد ازو هر صورتی ** از کمال و از جمال و قدرتی
- Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar. 3745
- باز بیصورت چو پنهان کرد رو ** آمدند از بهر کد در رنگ و بو
- Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
- صورتی از صورت دیگر کمال ** گر بجوید باشد آن عین ضلال
- A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin.
- پس چه عرضه میکنی ای بیگهر ** احتیاج خود به محتاجی دگر
- Mademki suretler kuldur, Tanrı’ya suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma.
- چون صور بندهست بر یزدان مگو ** ظن مبر صورت به تشبیهش مجو