- Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir. Suret, onun elinde bir alete benzer.
- فاعل مطلق یقین بیصورتست ** صورت اندر دست او چون آلتست
- Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir.
- گه گه آن بیصورت از کتم عدم ** مر صور را رو نماید از کرم
- Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.
- تا مدد گیرد ازو هر صورتی ** از کمال و از جمال و قدرتی
- Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar. 3745
- باز بیصورت چو پنهان کرد رو ** آمدند از بهر کد در رنگ و بو
- Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
- صورتی از صورت دیگر کمال ** گر بجوید باشد آن عین ضلال
- A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin.
- پس چه عرضه میکنی ای بیگهر ** احتیاج خود به محتاجی دگر
- Mademki suretler kuldur, Tanrı’ya suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma.
- چون صور بندهست بر یزدان مگو ** ظن مبر صورت به تشبیهش مجو
- Yalvar yakar kendini yok etmeye savaş. Çünkü düşünceden suretlerden başka bir şey meydana gelmez.
- در تضرع جوی و در افنای خویش ** کز تفکر جز صور ناید به پیش
- Başka bir suretle gelişmiyor, semirmiyorsan sende, sen yokken doğan suret elbette daha iyidir. 3750
- ور ز غیر صورتت نبود فره ** صورتی کان بیتو زاید در تو به
- Bir şehre gider, o şehrin suretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken suretsizliktir.
- صورت شهری که آنجا میروی ** ذوق بیصورت کشیدت ای روی