- Sen onun mutlaka var olduğunu, varlığının vacip bulunduğunu bilmezsin ama sonunda yine dersin ki hakikaten varlığı vacipmiş.
- تو ندانی واجبی آن و هست ** هم تو گویی آخر آن واجب بدست
- O hakikatte sensin, fakat sonunda hakiki varlığı anlayıp terk edeceğin bu mevhum senliğin o değildir ha!
- او توست اما نه این تو آن توست ** که در آخر واقف بیرونشوست
- Bu sonraki varlığın, seni evvelki ve hakiki varlığa ulaştırmak ve böyle bir varlığın olduğunu bildirmek için gelmiş asılsız bir varlıktır. 3775
- توی آخر سوی توی اولت ** آمدست از بهر تنبیه و صلت
- Senin senliğinde başka bir sen gizlidir. Bu varlıkla var olup kendini gören kişiye kurban olayım ben.
- توی تو در دیگری آمد دفین ** من غلام مرد خودبینی چنین
- Gencin aynada gördüğünü ihtiyar, ondan önce kerpiçte görür.
- آنچ در آیینه میبیند جوان ** پیر اندر خشت بیند بیش از آن
- Biz padişahımızın buyruğundan dışarı çıktık. Babamızın lütuflarına nankörlük ettik.
- ز امر شاه خویش بیرون آمدیم ** با عنایات پدر یاغی شدیم
- Onun sözünü ehemmiyetsiz bulduk, onun eşsiz inayetlerini mühimsemedik.
- سهل دانستیم قول شاه را ** وان عنایتهای بی اشباه را
- İşte şimdilik hepimiz de hendeğe düştük. Savaşsız kazalara uğradık, öldürdük. 3780
- نک در افتادیم در خندق همه ** کشته و خستهی بلا بی ملحمه
- Kendi aklımıza güvendik, fikrimize dayandık da bu tehlikeye çattık.
- تکیه بر عقل خود و فرهنگ خویش ** بودمان تا این بلا آمد به پیش
- İnce hastalığa tutulan, kendisini nasıl sağlam sanırsa biz de tıpkı onun gibi kendimizi sağlam sandık, hür zannettik.
- بیمرض دیدیم خویش و بی ز رق ** آنچنان که خویش را بیمار دق