English    Türkçe    فارسی   

6
3793-3802

  • Eyvah böyle bir sevdaya düşen gönüle. Hiç kimse böyle sevdaya uğramasın.
  • وای آن دل کش چنین سودا فتاد  ** هیچ کس را این چنین سودا مباد 
  • Bu bilgisizlik tohumunu eken, o öğütleri ehemmiyetsiz ve lüzumsuz gören kişinin layığıdır.
  • این سزای آنک تخم جهل کاشت  ** وآن نصیحت را کساد و سهل داشت 
  • O kendi tedbirine güvendi, aklımla elbette bir iş başarırım dedi. 3795
  • اعتمادی کرد بر تدبیر خویش  ** که برم من کار خود با عقل پیش 
  • Halbuki o inayetin bir zerresi bile aklından doğacak üç yüz ihtiyat tedbirinden daha iyidir.
  • نیم ذره زان عنایت به بود  ** که ز تدبیر خرد سیصد رصد 
  • Beyim kendi hileni bırak. Tanrı inayetine yürü orada öl.
  • ترک مکر خویشتن گیر ای امیر  ** پا بکش پیش عنایت خوش بمیر 
  • Buna sayılı hilelerle ulaşılmaz. Sen ölmedikçe fayda yok vesselam.
  • این به قدر حیله‌ی معدود نیست  ** زین حیل تا تو نمیری سود نیست 
  • Buhara’da bir Sadr-ı cihan vardı. Hangi dilenci, ağız açıp bir şey isterse onun umumi ihsanından hiçbir şey elde edemezdi. Bir yoksul alim, bunu unuttu, hırsının çokluğundan ve alay geçerken bir şey istedi. Sadr-ı cihan yüzünü çevirdi. Yoksul, her gün yeni bir hileye başvurur, kendini bazen kadın şekline sokar, çarşaf giyer, bazen kör gösterir, yüzünü, gözünü bağlardı. Fakat padişah, anlayışıyla onu derhal tanırdı.
  • حکایت صدر جهان بخارا کی هر سایلی کی به زبان بخواستی از صدقه‌ی عام بی‌دریغ او محروم شدی و آن دانشمند درویش به فراموشی و فرط حرص و تعجیل به زبان بخواست در موکب صدر جهان از وی رو بگردانید و او هر روز حیله‌ی نو ساختی و خود را گاه زن کردی زیر چادر وگاه نابینا کردی و چشم و روی خود بسته به فراستش بشناختی الی آخره 
  • Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir şey isteyenlere çok iyi muamele ederdi.
  • در بخارا خوی آن خواجیم اجل  ** بود با خواهندگان حسن عمل 
  • Pek çok sayısız ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altınlar saçardı. 3800
  • داد بسیار و عطای بی‌شمار  ** تا به شب بودی ز جودش زر نثار 
  • Altınları kağıt parçalarına sarar, öyle verirdi. Hasılı dünyada bulundukça hep böyle ihsanlar ederdi.
  • زر به کاغذپاره‌ها پیچیده بود  ** تا وجودش بود می‌افشاند جود 
  • Güneş gibi, tertemiz ay gibiydi. Onlar da Tanrı’dan aldıkları aydınlığı halka saçarlar ya.
  • هم‌چو خورشید و چو ماه پاک‌باز  ** آنچ گیرند از ضیا بدهند باز