English    Türkçe    فارسی   

6
3798-3807

  • Buna sayılı hilelerle ulaşılmaz. Sen ölmedikçe fayda yok vesselam.
  • Buhara’da bir Sadr-ı cihan vardı. Hangi dilenci, ağız açıp bir şey isterse onun umumi ihsanından hiçbir şey elde edemezdi. Bir yoksul alim, bunu unuttu, hırsının çokluğundan ve alay geçerken bir şey istedi. Sadr-ı cihan yüzünü çevirdi. Yoksul, her gün yeni bir hileye başvurur, kendini bazen kadın şekline sokar, çarşaf giyer, bazen kör gösterir, yüzünü, gözünü bağlardı. Fakat padişah, anlayışıyla onu derhal tanırdı.
  • Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir şey isteyenlere çok iyi muamele ederdi.
  • Pek çok sayısız ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altınlar saçardı. 3800
  • Altınları kağıt parçalarına sarar, öyle verirdi. Hasılı dünyada bulundukça hep böyle ihsanlar ederdi.
  • Güneş gibi, tertemiz ay gibiydi. Onlar da Tanrı’dan aldıkları aydınlığı halka saçarlar ya.
  • Toprağa altın bağışlayan kimdir? Güneş. Madendeki altın da ondandır, yıkık yerlerdeki hazine de.
  • Her sabah yoksulların bir kısmına ihsanda bulunuyordu. Bu suretle hiçbir tayfanın mahrum kalmamasını isterdi.
  • Bir gün dertlilere lütfeder, öbür gün dul kadınlara ihsanda bulunur. 3805
  • Daha öbür gün yoksul Alevilerle okuyup okutmakla uğraşan yoksul fakirlere kerem eder.
  • Daha öbürüsü gün halkın eli boşlarına para verir, daha öbürüsü gün de borçlulara ihsan ederdi.